Dünyamızın Son 70.000 Yıllık Serüveni
Ulu Önder Atatürk'ün kendisine ve çalışmalarına büyük değer verdiği ve karşılıklı görüşmeler için Türkiye'ye davet ettiği, fakat ilerlemiş yaşı nedeniyle bu davete icabet edemeyen Araştırmacı Albay James Churchward'ın 50 senelik araştırmalarının sonucu, MU Medeniyeti ve dünya medeniyetleri hakkında yazmış olduğu kitaplardan faydalanarak, son 70.000 yılda dünyada olup bitenleri özetlemeye çalışacağım.
Daha evvel Agarta isimli makalemde de bahsetmiş olduğum üzere, James Churchward 1883 yılında Batı Tibet'e gittiğinde, orada tanışmış olduğu Başrahip Rishi ile olan yakınlığı nedeniyle 15.000 yıl önce MU'lar tarafından yazıldığı tespit edilmiş olan ve o güne kadar bir sır olarak saklanan tabletler kendisinin incelemesine açılır. Bu tabletlerin çözümünü yapıp, okuyabilmesi için James Churchward Başrahibin de yardımıyla iki senede Naga - Maya (MU) dilini ve yazılarını öğrenerek 15 yıl sürede binlerce tabletin okunmasını bitirir. Bu olay Dünya'da ilk defa olmaktadır. Daha sonra 1921 - 1923 yıllarında Meksika'da Jeolog William Niven'in bulduğu ve MU kökenli olduğu anlaşılan tabletlerin çözümünde de James Churchward'dan yardım istenir. Bu davet üzerine Meksika'ya giden James Churchward bu tabletleri de inceledikten sonra tespitlerini 4 kitap halinde yayınlar.
James Churchward'ın tespitlerine göre; 70.000 yıl önce dünya haritası bugünkünden çok farklıdır. Bugünkü haritaya ilaveten Pasifik Okyanusunda ve Atlantik Okyanusunda birer ada kıtası ile Asya Kıtasında büyük bir iç deniz vardı. Brezilya'daki büyük Amazon bataklığı da bir iç denizdi. Amazon iç denizi de su yolları yoluyla Pasifik ve Atlas Okyanuslarına açılıyordu. Yani Amazon iç denizi yoluyla, her iki okyanustan birbirlerine geçilebiliyordu.
Bu tarihlerde Dünya üzerinde henüz dağ silsileleri, büyük dağlar ve hatta hiç dağ yoktu, yani daha dağlar oluşmamıştı. Dünya yüzeyi denizlerden çok az yükseklikteki düzlüklerden ve hafif engebelerden ibaretti.
Himalayalar'daki bazı manastırlarda bulunan 70.000 yıl öncesine ait yazıtlardan anlaşıldığı üzere 200.000 ila 270.000 yıl önceki bir zamanda, Pasifik Okyanusundaki ada kıtasında ilk insanlar ortaya çıktı ve çoğalarak bir toplum oluşturdu. Bu topluma MU Medeniyeti ve MU Ülkesi dendi. 70.000 yıl öncesine gelindiğinde bu medeniyet çok gelişmiş bir toplum oldu. Öyle ki, bugün insanlığın içinde bulunduğu gelişmişlik ve bilgi düzeyinden çok daha ileri düzeye geldi.
70.000 yıl öncesinde bilimin ve teknolojinin gelişmesinin yanında denizcilik de çok gelişti. Gemilerle çok uzaklara seyahat edebiliyorlardı. Zamanla bu ada kıtasında, nüfus da artmaya başladığı için başka yerlere göç başladı. Anavatan MU'yu terk edip, başka yerlere göç edenlere Mayalar dendi. Yani Mayalar başka bir bağımsız ırk olmayıp, anavatandan göç eden MU'lulara verilen bir addır.
MU'DAN GÖÇLER VE SÖMÜRGELEŞME
70.000 yıl önce anavatan MU'dan hem doğu, hem de batı istikametine göçler başladı. Bu göçler sonrası oluşturulan yeni toplumlar da anavatana bağlı yeni sömürgeleri oluşturdular.
Anavatan MU'dan doğu istikametine gidenler, Pasifik Okyanusunu aşarak Orta Amerika'ya ulaştı. Buradan Brezilya'daki Amazon iç denizi yoluyla Atlas Okyanusundaki ada kıtaya geçerek burada Atlantis Sömürge Devletini kurdular. Anavatan MU'dan çıkan bu insanlar beyaz tenli , sarışın insanlardı.
Doğu istikametine göç eden bu açık tenli insanların bir kısmı da Meksika Bölgesine ve Kuzey Amerika içlerine yöneldiler. Meksika Bölgesine göç edenler de Mayaların atalarını oluşturdular ve daha sonra Maya İmparatorluğunu kurdular.
Anavatan MU'dan doğuya yapılan göçlerden çok önce batı istikametine göç eden gruplar, Asya'da bugünkü Gobi Çölü'nün içinde bulunan sulak ve verimli topraklara yerleşerek UYGURLAR adını aldılar. Uygurların göçü MU'dan yapılan ilk göçlerdir. UYGUR MEDENİYETİ bu nedenle Atlantis'ten daha eskidir.
Gerek Uygurlar, gerekse Atlantisliler, MU İmparatorluğunun ilk sömürge devletleridirler. Daha sonra bu iki sömürge devlet de imparatorluk haline dönüşerek büyük bir güç haline geldiler.
Batıya göç eden anavatan MU'luların bir kısmı ise Burma üzerinden Hindistan'a geçtiler ve burada başka bir gelişmiş medeniyet kurdular. Bu medeniyete de INDUS MEDENİYETİ dendi. Bulunan tabletlerden öğrenildiği üzere, bu insanların teknolojileri çok ileriydi. 15.000 - 20.000 yıl önce Hindistan'da çok ileri teknoloji ürünü uçaklar kullanılıyordu. Öyle ki; bu uçaklara dışarıdan yakıt konmuyor, uçaklar çalışırken yakıtını havadan elde ediyor ve çok uzun süre havada kalabiliyordu. Ta ki, metal yorulması veya bir nedenle arıza oluşana kadar sürekli uçabiliyordu. Çok güçlü silahları kullanabiliyorlardı. Uygulanan teknolojiler bugünkü seviyeden çok daha ilerideydi.
Anavatan MU kadar ileri olmasa bile diğer iki imparatorluk Atlantis ve Uygurların'da teknolojik gelişimleri ileri seviyedeydi.
Aradan geçen binlerce yılda Asya'daki Uygurlar, Hindistan'daki Induslar ve Atlas Okyanusundaki Atlantisliler çok güçlendiler, teknoloji ve bilimde çok ileri gittiler, nüfusları da artınca buralardan da Dünya'nın çeşitli bölgelerine göçler başladı. Meksika ve Orta Amerika'ya yerleşen Mayalar bu bölgede yayılarak medeniyetlerini geliştirdiler ve onlarda imparatorluk oldular.
ATLANTİS'TEN VE ANTANTİS ÜZERİNDEN YAPILAN GÖÇLER
Atlantis'ten doğuya doğru yapılan göçlerle takriben 16.000 yıl önce Aşağı Mısır denen Nil Deltasına yerleşildi. Burada zamanla anavatan MU ve onun devamı olan Atlantis kültür ve bilimi ekseninde Mısır Medeniyeti gelişti. Bunlar da anavatan MU'da olduğu gibi tek tanrılı dine inanıyorlardı. Tanrının sembolü olarak güneşi (Ra) kullanıyorlardı. Her ne kadar bazı tarihçiler bunların güneşe taptıkları gibi yanlış bir imaj yaratmışlarsa da Güneş yani Ra Mısırlılar için bir Tanrı olmayıp, Tanrının sembolüydü. Fakat zamanla her inanç sisteminde olduğu gibi onlarda da dejenerasyon başladı.
Bir grup Atlantisli Mısır'a yerleşmekle beraber, diğer gruplar ilerlemelerine devam ederek Anadolu'ya ve oradan da Kafkaslara kadar ulaştı. 16.000 yıl önce Anadolu'ya yerleşen Atlantisliler özellikle Ege kıyılarında, oluşan büyük bir medeniyetin temellerini attılar , Anadolu'nun içlerine kadar girip, Mezopotamya'ya kadar uzandılar.
Atlantislilere ilaveten, Pasifik Okyanusundan Brezilya'daki Amazon iç denizi yoluyla Atlantik Okyanusuna geçen anavatan MU'dan gelen göçmenler de, Atlantis üzerinden yollarına devam ederek, onların bir kısmı da Mısır'a ve Anadolu'ya yerleştiler. Anadolu'ya, MU'dan Atlantis Kıtası üzerinden 25.000 yıl önce göçler olmuştu. Atlantislilerden daha önceleri, Orta Amerika'dan Maya İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Karalar veya Karyanlar diye bilinen bir grup, yine Atlantis üzerinden Anadolu'ya gelerek Yunan Yarımadasına ve Adalara yerleşen bugünkü Yunanlıların atalarıdır. Bunlar Maya dili konuşuyorlardı. Bugünkü Yunan alfabesinde eski Maya alfabesi ile ilgili benzerlikler bulunmaktadır. James Churchward'ın yazdığına göre; Karyanlar, İrlandalılar kadar kötüydü ve asla oldukları yerde durmuyorlardı. Denizci ve kavgacı insanlardı.
HİNDİSTAN'DAN YAPILAN GÖÇLER
18.000 yıl önce Hindistan'dan İran Körfezi yoluyla Naga - Maya isimli bir grup Fırat Nehri deltasına gelerek yerleştiler. Bunlara ilk Akatlar dendi ve bölgeye de Akat ismi verildi. Sonraları bölgenin ismi benimsenerek ülkenin ismi de Akat oldu. Zamanla, Akatlar yerleşim yerlerini geliştirdikten sonra Fırat Nehrinin iç kısımlarına doğru ilerleyerek buralardaki düzlüklerde Mezopotamya'da yeni yerleşim yeri kurdular. Yeni kurdukları yerleşim yerlerine de Sümerler dediler. Sümer ismi, Naga - Maya dilinde "Düz Topraklar veya Düzlükler" olduğu için bu ismi yeni kurdukları yerleşim yerinin adı olarak kullandılar. Sümerler ve Akatlar aynı ve tek bir halktır. Aralarındaki tek fark, Akatların deniz kıyısında yaşayan denizciler, Sümerlerin de ovada yaşayan kara insanları olmasıydı. Sümerlerin ve Akatların başkenti Babil , diğer adıyla Güneş Şehri (Ka-Ra) idi. Babil Aşağı Mısır'dan daha eskidir.
Hindistan'dan ayrılan başka bir grup da Afrika üzerinden Yukarı Mısır'a yerleşmişti. Zaman içinde bu iki sömürge ülkesi de Hindistan ve Mayalar yoluyla anavatan MU'dan gelen sömürgecilerle kalabalıklaştılar. Daha sonraları bu iki ülke Aşağı ve Yukarı Mısır, Kral Menes zamanında birleşerek tek bir Mısır Devleti oldular.
UYGUR'LARDAN YAPILAN GÖÇLER
Büyük Uygur İmparatorluğu , Güneş İmparatorluğu diye anılan MU'ya bağlı en büyük ve en önemli sömürge imparatorluğuydu. MU İmparatorluğundan sonra, Uygur İmparatorluğu dünyanın tüm zamanlar boyunca çok iyi bildiği en büyük imparatorluktur.
Uygur İmparatorluğunun doğu sınırları Pasifik Okyanusu kıyılarında, batı sınırları bugünkü Moskova'nın bulunduğu yerdeydi. Avrupa'da Atlantik Okyanusu'na kadar uzanan ileri karakolları vardı. Kuzeydeki sınırları net olarak bilinmemekle beraber, Kuzey Arktik Okyanusuna (Buz Okyanusu) kadar uzanıyordu. Güney sınırları Burma, Hindistan ve Pers Ülkesinin bir kısmına kadar gidiyordu.
Antik kayıtlara göre 70.000 yıldan daha önceleri anavatan MU'dan gelen UYGURLAR ilk olarak bugünkü Çin ve Kore Yarımadası arasındaki Sarı Deniz sahillerinde ilk yerleşim yerlerini kurdular. Oradan Asya'nın içlerine doğru yayılarak, o zamanlar sulak bir ova olan bugünkü Gobi Çölünün bulunduğu bölgeye yerleşerek başkentlerini burada kurdular. Buradan da bütün Asya'ya , Hazar Kıyılarına, Anadolu'ya, Orta Avrupa'ya ve Atlantik Okyanusuna kadar uzandılar.
Eski Çin kayıtlarına göre Uygurların sarı saçlı, beyaz tenli ve mavi gözlü oldukları söylenmektedir. Bu nedenle bazı ırkçı bilim adamları Aryan Irkı (Ari Irk) diye bir kavram ortaya atarak Avrupalıların Uygurların devamı olduğunu iddia etmektedirler. Adolf Hitlerin faşist ırkçılığı da bu teze dayandırılmaktadır. Onlara göre, Türkler bu kategorinin dışındadırlar.
Kayıtlı çok eski tarihlere göre, Anadolu'ya ilk yerleşenlerin muhtemelen Uygurlar olduğu zannediliyor. Ama sonraları Anadolu'ya o kadar değişik milletlerden ve değişik yönlerden yerleşimler olmuş ki, sonuçta Anadolu bir çorba olmuş. Ancak kim nereden gelirse gelsin, o dönemlerde herkes anavatan MU orijinli olduğu için, Anadolu'ya ilk gelenlerin MU'dan gediğini söyleyebiliriz.
Burada zikredilmeyen daha bir çok tali kollarda yapılan göçlerle, pek çok ırk ve pek çok millet meydana gelmiş. Antik dönemde, Dünya'da bayağı yaygın ve bugünkü kadar olmasa da kalabalık bir yerleşim olmuş.
YAŞANAN FELAKETLER
12.000 ila 70.000 yıl öncelerinde, antik dönemde bilim, teknoloji ve gelişmişlik bugünkünden daha ileri seviyede olduğu için, Dünya'nın bir çok bölgesinde yayılıp yerleşen ve çeşitli isimler altında devletleşen toplumlar büyük şehirler kurmuşlar; devasa tapınaklar, saraylar ve binalar inşa etmişler, çok gelişmiş alt yapılar yapmışlar. Çok eski kayıtlar Uygurların otoban yolları olduğundan söz eder. O dönemlerde denizcilik çok gelişmiş olduğu için devasa limanlardan bahsedilir. Baalbek harabelerindeki yapılarda kullanılan bazı taşların 4x5x21m = 420metreküp olduğu söyleniyor.
Yukarıdan beri özetlemeye çalıştığım üzere, dünyada bu kadar yaygın ve bu kadar gelişmiş bir düzen kurulmuşken, ne olmuş da bu toplumlar, bu düzenler bugüne taşınamamış. Üstelik çoğunun izleri sürülemeyecek kadar kaybolup bir sır haline dönüşmüş. Kıtalar batmış , yeni kara parçaları oluşmuş ve bir zamanlar mevcut olmayan dağlar meydana gelmiş. Dünya yüzeyi allak bullak olmuş. İnsan yaşamı ile ilgili felaketlerin çoğu da son 20.000 sene içerisinde gerçekleşmiş. Ondan çok önceki jeolojik çağlar insan yaşamının olmadığı çağlardır.
Jeolojik tespitlere göre; Dünya'yı muhtelif kollar halinde çepeçevre kuşatan yeraltında gaz kuşakları ve fay hatları bulunmaktadır. Genelde en büyük felaketler bu gaz kuşaklarından gelmiş.
Diğer felaketlerde Dünya'nın manyetik alanının zaman zaman değişmesi sonucu ortaya çıkan yıkımlardan ve iklim değişimlerinden kaynaklanmış.
Dünya'da yaşanan felaketler genelde bölgesel olmuş. Felaketler sonucu belli bölgenin insanları neredeyse toptan yok olurken başka bölgedekiler kurtulmuş. Fakat bu felaketler periyodik olarak değişik bölgelerde olduğu için neticede tüm Dünya medeniyetlerini etkilemiş, depremlerde olduğu gibi.
Çok eskilerde tarihi kesin olarak bilinmeyen zamanlarda meydana gelen doğal afetlerle bazı bölgesel yıkım ve yok olmalar yaşanmış olmakla beraber manastır kayıtlarına göre tespit edilebilen ilk büyük felaket 16.000 yıl önce Meksika Ovasında yaşanmış. Jeolog Willian Niven'in 1921 -1923 de bulduğu tabletlerde ve bir Mısır tapınağından alınan kayıtlarda olay mealen şöyle aktarılıyor. "Meksika Vadisinin altında yatan gaz odası patladı ve tavanı yıkılıp çöktü. Okyanus suları, oluşan çukurun içine doldu ve Meksika Vadisi tamamen suyun altında kaldı. (daha o zaman dağlar yoktu) Bu patlama olayından sonra, büyük volkanik faaliyetler ve peş peşe sürekli depremler oldu. Toprak yarıldı ve volkanlardan alev, duman fışkırdı. Lavlar bütün ülkeye yayıldı ve her tarafı ölüm ve yıkım sardı." Bu olayla ilk dönem Maya Medeniyeti yok oldu. Daha sonraları Maya ülkesi 4 felaket daha geçirdi. Bu felaketlerden evvel , ilk göçmenlerin kurdukları muhteşem tapınaklar, büyük şehirler, okyanustan gelen büyük dalgalar tarafından silinip süpürüldü. Dalgalar geri gittiğinde geride sadece büyük kaya yığınları, taş, kum, çakıl kaldı. Koca şehir sular altına gömülmüştü. Bu ilk büyük şehrin kalıntıları Mexico City'nin 40km. kuzeyindedir.
12.000 - 15.000 yıllarına kadar olan kayıtlarda, Dünya'da dağlar olduğuna dair hiç bir emare görülmemektedir. Yine eski kayıtlara göre, yer yüzeyinin 20 - 25 km altında oluşan gaz kuşakları, bu yıllarda zemini yukarı fırlatarak dağların oluşumuna neden olmuştur. Dağlar oluşmadan evvel düzlüklerde kurulmuş olan pek çok şehir ve yerleşim yerleri de dağlarla beraber yükselerek yok olmuş. İnsanların pek çoğu bu ani yükseliş esnasında ölmüştür. Kurtulabilen çok az insanda güvenli yerlere kaçarak canlarını kurtarmışlar ve ilkel bir yaşamla hayatlarını sürdürerek üremeye devam etmişlerdir.
Tarihçilerin; insanlar çakmaktaşı ile kesici alet yapıyorlardı ve mağaralarda yaşıyorlardı dedikleri, sözde ilkel insanlar, muhtemelen o yıkım bölgelerinden kurtulan aslında çok gelişmiş, fakat elinde hiç imkanı kalmamış insanlardı.
Dağların yükselmesi ile yok olan şehirlerle ilgili pek çok arkeolojik kalıntıya rastlanmakla beraber en meşhur kalıntı, Peru'da 3.900m. yükseklikteki Titicaca Gölünün kenarındaki şimdiki adıyla Tiahuanaco olarak bilinen antik şehir kalıntılarıdır. Bu antik şehir çevresinde bulunan deniz kabukları ve gemilerin bağlandığını gösterir büyük iskele yapıtları vaktiyle bu şehrin deniz kenarında kurulmuş bir yerleşim yeri olduğunu ispatlamaktadır.
Bu şehrin kalıntıları arasında bulunan ve arkeologların "Dünyanın en muhteşem arkeoloji harikalarından biri" dedikleri şahane bir anıt yatmaktadır. Bu taş anıtın yaşı 16.000 yıl olarak tespit edilmiştir.
MU VE ATLANTİS'İN BATIŞI
Daha önce belirttiğim gibi, Dünya'yı çepeçevre kuşatan gaz kuşakları aynı zamanda MU ve Atlantis'in de altından geçiyordu. Üstelik her iki kıtada gaz odaları diye tabir edilen ve içine magmanın aktığı bir sürü kanal ve derelerden oluşan km karelerce devasa boşluklar üzerinde bulunuyorlardı. Bugünkü teoriye göre; buralara sıcak noktalar denmektedir. Bu sıcak noktalar katı ve sıvı kayalar ve yanan volkan gazlarından oluşan, gazların karışımı olan ve magma içeren büyük yer altı alçak basınç alanlarıdır. Bu tip gaz alanlarında eğer gazlar bir boşluk bulur ve serbest kalırsa bu gaz odalarının patlamasına neden olur. Nitekim, MU ve Atlantis'te de bu durum yaşanmış; izole durumdaki gaz odaları, oluşan kuşaklarla serbest kalarak patlamıştır. Patlama sonucu, her iki kıtada parçalanarak sulara gömülmüştür.
Her iki kıtanın da batışı ile o bölgelerin coğrafyası değişti. Atlantis'in battığı yerde Atlas Okyanusunda derin bir çukur açıldı. Sular bu çukura aktığı için deniz seviyesi düştü ve Amazon Denizi yok oldu, Florida'da ortaya çıktı. Pek çok kıyı şeridi de değişikliğe uğradı. Tabi pek çok insan öldü ve büyük iki medeniyet yok oldu. Bütün bunlar yaklaşık günümüzden 11.500 - 12.000 yıl önce oldu. Uygur İmparatorluğunun yok oluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber , buzul çağının bitişinden sonraki sel baskınları ile yok olmuş olmaları onların çöküşünün de 9.500 - 10.000 yıllarında olduğu tahmin ediliyor.
Uygurlardan Avrupa'ya ilk göçler daha dağlar ortaya çıkmadan çok önceleri olmuştu. Avrupa'ya ilk göçen bu insanların büyük bir kısmı önce Dünya'da meydana gelen, muhtemelen kutup kayması veya yer değiştirmesine bağlı oluşan büyük manyetik felaketle yok oldular. Ardından gelen dağların yükselişi ile de yine büyük bir yok oluş ve yıkım yaşadılar. Bu felaketlerden sonra sadece üç küçük topluluk, muhtemelen üç aile kurtuldu. Bugün Fransa'daki Bretonlar'ın İspanya'daki Bask'ların ve İrlanda'daki Oirish'lerin onların soyundan geldiği iddia edilir. Zira, hala bu üçlünün dilleri birbirine çok benzer. Hatta neredeyse aynı dili konuşuyorlar.
DİĞER BATIŞ NEDENLERİ
Dünya'da dağların oluşumundan sonra periyodik zamanlarda çeşitli felaketler yaşanmış ve sürekli yıkımlar olmuştur. Bir sürü ırklar ve halklar yok olmuş ve bunun yerine başka ırklar ve başka halklar gelmiştir. Bunların geçmişi tam bilinmemekle beraber arkeolojik kazılarla, bilinmeyen bu ırklar zaman zaman ortaya çıkarılmaktadırlar.
Irklar geliştikçe, mutlaka gelen bir felaketle yok olmuşlar, belli bir süre geçtikten sonra o felaketlerden kurtulanlar yine gelişip başka bir ırk oluşturmuşlar. Fakat başka bir felaketle onlar da yok olmuşlar. Bu bakımdan insanların Dünya'daki yaşamları sürekli yıkımlarla doludur. Periyodik zamanlarda bilimde, teknolojide, mühendislik yapılarında da zirveye çıkmışlar, belli biz zaman sonra bu medeniyetler yok olmuş, bunun yerini ilkel yaşam almış ve aradan geçen binlerce sene içinde bu ilkel yaşam tekrar medeni yaşama yükselmiş, bu yaşamda binlerce sene sonra tekrar yok olmuş. Gerek Maya kayıtlarına, gerekse Antik kayıtlara bakılırsa Dünya bu döngüyü ortalama her 4.000 - 5.000 yıllık dönemlerde hep yaşamış. Ayrıca aralarda bölgesel felaketlerde yaşanmış.
Son buzul çağın sonunda takriben 9.500 - 10.000 yıl önce, yine manyetik felaketlerden kaynaklandığı sanılan iklim değişikliği nedeniyle buzulların erimesiyle dünya çapında felaketler ve deniz kabarmaları yaşanmış. Tufan diye de adlandırılan bu sel baskınları sonucu, başta Uygurların yerleşim bölgeleri ve başkentleri olmak üzere bir çok medeniyet silinip süpürülmüş ve yerin altına gömülmüştür.
Ohio Üniversitesindeki büyük ilim adamlarından biri olan buzul uzmanı Lonnie Thompson'un araştırmalarına göre; 5.200 yıl önce güneş aktivitelerinde meydana gelen keskin bir düşüş ve sonrasında çıkış neticesinde, yeşil bir kuşak oluşturan Sahra çöle dönmüş, kutuplardaki buzullar eriyerek tüm küresel ekoloji bozulmuş, dünyada büyük felaketler yaşanmıştır. Bu tespitin enteresan tarafı bu tarihlemenin Maya'ların M.Ö. 3.114 olarak tespit ettikleri güneş çağı tanımına hemen hemen uymasıdır. Bilindiği üzere, Maya'lar içinde yaşadığımız bu güneş çağının M.Ö. 3.114 de başladığını ve 21 Aralık 2012 de son bulacağını bize bıraktıkları takvimlerinde belirtmişlerdir.
Tarihi tespitlere göre, gerçekten de dünyada M.Ö. 3.100 lerde ciddi değişiklikler yaşanmış; eski Mısır Medeniyeti bu tarihte tekrar yükselişe geçmiş , Hindistan'da yozlaşma çağı başlamış, Dünyada büyük çevre krizi yaşanmış ve çok büyük dramatik olaylar olmuştur. O zaman dünyada 250 Milyon insan yaşamaktaydı, bugünkü gibi 6.5 milyar değil.
Bu tespitlere göre; 5.200 yıl önce yaşanmış olan bu küresel çevre krizinin sona ermesi ile, içinde bulunduğumuz yeni uygarlıkların çağı başlamıştır. Bulunan kanıtlara göre, bugün içinde yaşadığımız şu dönemdeki iklimlerle, o dönemdeki ilkimler benzerlikler göstermektedir. Güneşin şimdiki aktiviteleri ile o dönemdeki aktiviteleri benzerlik arz etmektedir.
Normalde güneş yüzeyinde sürekli aktiviteler, yani patlamalar meydana gelir. Bu patlamalar sonucu, uzaya ve dünyamıza radyasyon akımı olur.
Dünya'ya ulaşan bu radyasyonlar, insan sağlığını ilgilendiren sorunlara sebep olmasının yanında kasırga, hortum vb. meteorolojik olaylara ve dünyanın manyetik alanının zayıflamasına neden olur. Genelde bu aktiviteler (patlamalar) 11 yıllık periyotlar halinde takip edilir. Her 11 yılda bir maksimum ve minimum devreleri yaşar. Fakat 2005 yılında minimuma inmesi gereken bu aktivite şiddeti minimuma inmeyip maksimumda kaldı. Neredeyse paralel bir seyir izlemeye başladı.
Bunun anlamı bundan sonraki patlamanın, yüksek noktadan başlayıp daha şiddetli olacağı ve Dünya'da büyük tahribat yapacağı anlamına gelir. Bu maksimum değerinde 2012 yılında yaşanacağı hesaplanıyor. Dünya'ya hayat veren güneş , şu andaki verilere göre geçmişte olduğu gibi gelecek yakın zamanda da dünyada sıkıntılar yaratacağa benziyor.
Bugünün bilimi ile, dünyada geçmişte yaşanmış olan büyük felaket günlerinde gökteki yıldızların dizilme şekilleri yani astronomik durumları hesaplanıp çizilebiliyor. Yapılan hesaplamalara göre, 21 Aralık 2012 de kış gün dönümünde bazı yıldızların dizilişinin de, Atlantis'in battığı tarih olarak kabul edilen M.Ö. 27 Temmuz 9792 tarihindeki dizilişi ile aynı olacağı iddia ediliyor.
Amerika'da Idaho, Wyoming ve Montana Eyaletlerinin kesiştiği yerde 8.987 kilometrekare genişliğinde Yellowstone Milli Park'ının altında büyük bir sıcak nokta (gaz odası) vardır. Tıpkı MU ve Atlantis Kıtalarının altında olduğu iddia edildiği gibi. Yapılan tahminlere göre, bu sıcak nokta 125 mil derinlikte, 40-50km. uzunluğunda ve 20 km genişliğindedir. Bu devasa boşluk magma ve magmanın yakıp erittiği kayaçlar ve magmanın gazları ile doludur. Son ölçümlere göre, bu magma seviyesi 0,75 m. yükselmiştir. Bu bölgede gaz püskürten noktalar bulunmaktadır. Ayrıca bu magma çukurunun üstünde Yellowstone Gölü vardır. Gölün suyunun ısısı artmış ve göl tabanı 30m. kabarmıştır. Park içinde ve çevresinde bu hareketleri inceleyen çok sayıda sismografla, bölgedeki hareketler ölçülmektedir. Bu tip oluşumlar, süper volkanları oluşturan oluşumlardır. Dünyadaki sayıları çok azdır ve hemen hemen tamamına yakın çoğunluğu okyanuslarda bulunmaktadır. Bu tip patlamalar, geçmişte MU ve Atlantis'te olduğu gibi kıta parçalanmalarına neden olacak güçtedir. Zira normal volkanlardan çok farklı bir yapıya sahiptir. Nasıl vücutta bir çıban meydana gelir ve olgunlaştığında patlarsa, bilim adamlarının iddialarına göre, Yellowstone'da zamanı geldiğinde kaçınılmaz olarak patlayacaktır. Bu patlama muhtemelen Amerika'nın sonunu getirecek ve Dünya'da büyük tahribata sebep olacaktır. Bu patlamayı 2012 de bekleyen ve azımsanmayan bir grup vardır.
Dünya'da geçmişte neler yaşanmışsa, gelecekte de bunların yaşanılması kaçınılmazdır. İnşallah Dünya'yı yönetenler ile global ekonomi yutturmacasıyla dünyayı soyan aç gözlü şirketler ve insanlar bu gelişimlerden ders alırlar.
1 Yorum
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.
Climate change is a farce to juifsty increasing prices of comodities. The ice age is recent history in geological terms. The ice has been melting ever since. Is it speeding up? Put an ice cube in a bowl of water and watch how the melting accelerates as it gets smaller. It should be no surprise that the melting is accelerating. We went on an Alaska Cruise and obtained a map which showed the extent of the glaciers at different times since mapping of the area began. Interestingly, the glaciers did not receed at a regular rate but actually grew at different times and particularly during recent times when fossil fuel use was at it's highest. Global warming because of human actions is not based in science but emotion. I believe in protecting the environment but get off the sky is falling bandwagon. If there were less of the anti nuclear rhetoric nuclear facilities would be far safer and the environment would benefit greatly. Accidents happen because most of the plants are old, worn out, and technologically behind the times. The anti nuc mentality makes it too expensive to replace them with all the hoops to go through and protests to fight. Think how safe our cars would be if faced with the same anti car mentality and protests. The easier it is to develop something the cheaper, safer and better it gets and the less likely it is that outdated technology will stay in use.