Takyonlar
Takyon ışık hızından milyonlarca daha hızlı hareket eden, eksi kütleli, diğer adıyla soyut kütleli bir anti maddedir. Soyut kütle enerjisidir.
Kütlenin eksi değeri olabilir mi diye düşünebilirsiniz. Mesela eksi 10kg ağırlık olur mu? Fiziki olarak olmaz, fakat matematik yönünden olur. Bunu daha iyi anlatabilmek için matematikteki (i) sanal sayısını örnek gösterebiliriz. Zaten eksi kütle, yani soyut kütle düşüncesi de (i) sanal sayısı kavramından doğmuştur.
Sanal sayı bilindiği gibi bir sayının karesi -1 olan hayali bir sayıdır. Yani i²= -1 , buradan da i= √-1 olarak ifade edilir. Nasıl ki; bu sanal sayının bulunması ile yüksek matematikte bir çok problem daha rahat çözülmüş, logaritma gelişmiş ise Takyonların bulunması ile de evrenle ilgili yeni matematik modeller geliştirilmiştir.
Eksi kütle veya soyut kütle kavramına Einstein'ın izafiyet teorisinden yola çıkarak bir açıklama getirebiliriz. Bilindiği üzere izafiyet teorisine göre; E= m.c²'dir.
Burada E= Enerji, M= Kütle,C= Işık hızı=300.000 km/sn.'dir. Yine bu formülden kütlenin formülü,
E = m.c²‘dir.
Genel formül bu olmakla beraber, uzaya fırlatılan veya uzayda hareket eden bir cismin veya parçacığın enerjisi ve kütlesi o cismin hareket halindeki hızıyla orantılı olarak değişir. Bu durumu ifade eden formüle göre;
Bu formüllerde de; E = Enerji , M = Kütle , C = Işık hızı , V = Cismin uzaydaki hareket hızıdır.
Formüllerin incelenmesinden görüleceği üzere cismin hızı ışık hızına ulaştığı zaman kare kökün içi sıfır olduğunda enerji sonsuz, kütle ise sıfır olur. Yani madde yok olur ve enerjiye dönüşür. Eğer cismin hızı ışık hızından daha büyük olursa o zaman kare kökün içi eksi olur. Eksi sayılarda kare kök dışına çıkamayacağına göre, ancak kare kök dışına sanal sayı olarak çıkar. Bu sonuca göre de, kütle sanal (soyut) kütle olur. Böylece izafiyet teorisi hesaplamasına göre soyut kütlenin yani eksi değerindeki kütlenin varlığı ispatlanmış olur.
Bunun anlamı herhangi bir cisim veya parçacık ışık hızından daha yüksek bir hızda hareket ediyorsa, bu cisim veya parçacık soyut (eksi) kütleye sahip demektir. Her ne kadar matematik yoluyla bu soyut kütleyi hesaplayabiliyorsak da, bizim bildiğimiz ve kullandığımız ölçü aletleriyle bunları ölçemeyiz, tartamayız ve göremeyiz. Bunlar matematik olarak varlar, fakat fiziken yoklar.
Kabaca bizim aynadaki görüntülerimiz gibidirler. Keza aynadaki görüntülerimizi de fiziki olarak değerlendiremeyiz.
Işık hızı Takyonlar ve madde arasında bir sınırdır. Işık hızında madde yok olmakta, enerji de sonsuz olmaktadır. Takyon ise ışık hızından sonra var olmaktadır. Takyonlar dünyasında yasalar, bizim boyutumuzun tersidir. Takyonlar ittikçe yavaşlayan ve hızlandırmaya çalıştıkça hareketsizleşen bir yapıya sahiptirler. Tüm davranışları kütlenin tersidir. Takyonlar dünyasında termodinamik yasaları tersine çalışır. Orada ısı hiç tükenmez ve tüketilmez. Yani Takyonlar enerjinin kendisini üretir. Eğer bizim enerjimiz 1 iken tüketmeye başlarsak tükettikçe ½, ¼ vs. diye küçülerek sonunda sıfır olur. Takyon Enerjisi ise; 1, 2, 3, 4 ..... diye katlanarak sonsuza büyür.
Şimdilik Takyonlar tamamen teorik parçacıklardır ve matematik olarak teoride varlardır. Fakat şu ana kadar bunları gözlemleme başarılamamıştır. Ancak şurası iyi bilinmelidir ki, özellikle evrende bir şeyin varlığı matematik olarak hesaplanmışsa o şey eninde sonunda gözlemlenmiştir. Çünkü evrenin esası matematiğe dayalıdır.
İçinde yaşadığımız dört boyutlu (zaman dahil) evrenimizin yapı taşları nasıl atomlar ise, diğer boyutların yapı taşları da Takyonlardır.
İngiliz astrofizik uzmanı halen tekerlekli bir sandalyeye mahkum yaşamını sürdüren Prof. Stephen Hawking'in "Her Şeyin Teorisi" diğer kısa adıyla M (magic, mysterios, mother) teorisine göre geliştirdiği matematik modellere göre evrende 11 boyut bulunmaktadır. S. Hawking'e göre, büyük patlamadan sonra en, genişlik ve yükseklikten ibaret 3 adet uzaysal boyut ile 1 adet zaman boyutu makro seviyede açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü. Biz bu boyutu algılıyor ve içinde yaşıyoruz. Diğer 7 boyut ise kendi içine büzülüp mikro seviyede, yani sicim seviyesinde gonca gibi sarılı kaldı. Bu gonca şeklinde sarılı 7 boyutlu yumaklar tüm evrenin her tarafına yayıldı. Mistik anlayışa göre; melekler, ruhlar, cinler şeklinde ifade edilen varlıklarda, bu 7 boyutlu evrenler içinde yaşıyor ve hareket ediyorlar. Atomlar bizim yapı taşlarımızı oluşturuyor ise Takyonlarda bu varlıkların yapı taşlarını oluşturuyorlar. Bu konularda artık mistik düşünürler ile S. Hawking gibi bilim adamları da son yıllarda benzer konularda fikir birliği içerisinde görünüyorlar.
S. Hawking "Ceviz Kabuğundaki Evren" adlı kitabında açıkladığı gibi daha da ileri gidiyor ve "Tüm uzayda sonsuz sayıda eşiz (benzer) evrenler vardır" diyor. Bu evrenlerin varlığını ilk iddia eden Albert Einstein'dir. Einstein'nın Genel Görelilik kuralına göre uzayda paralel evrenler vardır. Bu paralel evrenler birbirlerine değmeden, sonsuz tabakalar halinde, bir kitabın sayfaları gibi üst üste dizilirler. Bu evrenler birbirine kara delikler aracılığı ile Einstein - Rosen Köprüsü ve diğer adıyla Solucan Delikleri denen çift huni şeklindeki bir tünelle bağlanmaktadırlar.
Huni ağızlarının açıldığı iki ayrı evren birbirlerine paralel olup, tamamen farklı boyutlardandırlar. (Dünya yaşamı, ahiret yaşamı gibi) S. Hawking'e göre, bu evrenlerde diğer 7 boyuttan olan bizim eşizlerimiz bulunmaktadır. Bu eşizlerimiz gölge insanlar olarak nitelendiriliyor. Tıpkı bizim aynadaki yansımamız gibi. S. Hawking'in ifade ettiği üzere, biz o evrenlerde yaşayanları göremiyoruz. Fakat o paralel evrenlerde yaşayan bizim eşizlerimiz; bizim korkularımızı, becerilerimizi ve özlemlerimizi etkiliyorlar. Bizim bu evrende yaptıklarımızın aynısını yapıyorlar. Biz bir kitap okuyorsak, onlarda aynı kitabı okuyorlar. Ortada bir neden yokken bazı şeyleri önceden sezinlememiz, ani korkularımız, hayallerimiz, bir insanı çok önceden tanıyor gibi bir hisse kapılmamız, ani aşklarımız, ön sezilerimiz ve benzeri şeylerin hepsi bir parapsikolojik olay olmayıp, paralel evrende bizim eşizlerimizin yaşadığı olayların beynimiz kanalıyla hissedilmesidir.
"Mantıksal olarak beynimizde hiçbir şey bir bütünden bağımsız olarak gerçekleşmemektedir," diyor S. Hawking Teorisi. Bütün bunlar çılgınca gelse de hepside matematik hesapların sonucudur. Görülebilen evrenimizin dışında iç içe geçmiş ve tanışmadığımız eşizlerimizin bulunduğu, görülemeyen çok sayıda evren vardır. Takyonlar bizim dışımızdaki bu evrenlerin yapı taşları ve enerjileridir. Takyonlar Oresta Myron Bilaniuk'un başkanlığını yaptığı bir grup tarafından ilk defa 1940'larda bulundu. Yunanca çok hızlı anlamındaki Tacityon kelimesinden esinlenerek adını Tachyon koydular. Aslında Arapçadaki hayal manasındaki TaHayyül ile aynı kökten gelmektedir.
Bilindiği gibi dünyadan, bir yıldızdan veya herhangi bir gezegenden fırlatılan veya fırlayan bir maddenin veya nesnenin o gezegenden veya ortamdan uzaklaşabilmesi için, o nesnenin hızının kaçış hızı denen bir hızdan büyük olması gerekir. Kaçış hızının değeri o gezegenin veya yıldızın kütlesi ile alakalıdır. Mesela dünyadan atılan bir top mermisi belli bir yüksekliğe çıktıktan sonra dünyanın yer çekimi gücünün etkisi ile tekrar yere düşer. Çünkü merminin atılış hızı dünyanın kaçış hızından daha düşüktür. Ama güneşten gelen ışık güneşten uzaklaşabilmektedir. Çünkü bu ışığın hızı güneşin kaçış hızından büyüktür. Dünyanın kaçış hızı 12km/sn, güneşin kaçış hızı 618km/sn ve ışığın hızı 300.000km/sn'dir. Bu nedenle de ışık güneşten kurtulabilmektedir. Kara delikler çok büyük yoğunlukta olduğu ve bunların kaçış hızları, ışık hızından çok daha yüksek olduğu için kara deliklerden ışık bile kaçamamaktadır. Fakat Takyonların hızları ışık hızından milyonlarca daha büyük olduğundan ve kara deliklerin kaçış hızından da büyük olmaları nedeni ile bunlar pekala kara deliklere bağlı diğer evrenden bizim evrenimize geçebilmektedirler. Dolayısıyla onların bizi etkilemesi doğaldır. Bizim ise onların evrenine yaşamımız boyunca ulaşma imkanımız yoktur.
Burada bazı okurlarımın hoşuna gitmese bile yine Kur'an'a dönmek zorundayım. Çünkü Takyonların gerçek hızını günümüzden yaklaşık 1400 sene önce indirilmeye başlanmış olan Kur'an'dan hesaplayabileceğiz. Bunun dışında net bir bulgu yok, bu da Kur'an'ın başka bir mucizesi.
MEARİC SURESİ (70/79) Ayet - 4
Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl olan, bir günde yükselirler O'na.
Bu ayette ifade edilenin matematik olarak açıklamasını yaparsak;
Bu ayet meleklerin ve ruhların 50.000 dünya yılına karşılık gelen bir melek ve ruh gününde Allah katına ulaştığını söylemektedir. Bu hesaplamayı ışık hızı 300.000 km/sn. ‘ye göre yaparsak;
a) 50.000 / ışık yılı = 50.000 x 365 x 24 x 3.600 x 300.000 = 47.304 x 1013 km.
b) 1 ışık günü = 24 x 3.600 x 300.000 = 2.592 x 107 km.
a / b = 47.304 x 1013 / 2.592 x 107 = 18.250.000
Başberi belirttiğimiz gibi, Takyonlar başka boyutları yani melekleri, ruhları,ve benzer varlıkları ifade ettiğine göre Kur'an bazında Takyonların hızı ışık hızından 18.250.000 defa daha büyüktür. Burada Kur'an ve bilim aynı noktada buluşmaktadır.
Böylece bizim evrensel boyutumuz ile diğer boyutlar arasındaki enerji ve hız faktörlerindeki farklılıklar açıkça görülmektedir.
Adına atom dediğimiz, titreşen manyetik enerji paketlerinden ibaret olan bizler, tüm diğer canlılar ve cansızlar üzerinde barındığımız Dünya ve içinde bulunduğumuz 3+1 boyutlu evrenimizde sanki birilerinin gözetimindeymişiz gibi belli limitler içinde yaşamaktayız. Beyinlerimiz, görme yeteneğimiz ve diğer duyularımız belli bir kapasitede görev yapmaktadır. Halen beyin kapasitemizin %10'dan azını kullanabiliyor, evrende var olanların çok azını görebiliyoruz. Görebildiklerimiz sadece güneş ışınlarının oluşturduğu 400nm. (nanometre) ile 700nm. arasındaki dalga boylarına isabet eden renklerdir. Evrendeki diğer dalga boyları ile mukayese edersek, gördüklerimiz göremediklerimizin yanında çok ufak bir alana denk gelmektedir. Biz bir renk körü sayılırız. 100nm ile 400nm dalga boylarını görebilen arılar ve diğer bazı canlıların görme yetenekleri bizden çok daha iyidir.
Beyinlerimizin çok düşük kapasitede çalışması nedeni ile de geleceğe yönelik algılamada pek çok canlıdan daha gerideyiz. Nasıl arılar bizim görmediğimiz bazı şeyleri ve renkleri rahat görebiliyorlarsa, bazı köpekler ve çeşitli hayvanlarda bizim önceden algılayamadığımız şeyleri algılamaktadırlar.
Balinalar, göçmen kuşlar, sivrisinekler ve diğer bazı kanatlı ve kanatsız canlılar dünyadaki manyetik enerjiyi ve manyetik alanları bizden çok daha iyi, hatta bizim halen sırlarını çözemediğimiz bir şekilde kullanmaktadırlar.
Teknolojimiz ne kadar gelişirse gelişsin hareket kabiliyetimize getirilen limiti aşma şansımız yok. Einstein'in görelilik yasalarına göre, en gelişmiş teknolojik araçlarla bile 300.000km/sn.'lik ışık hızını aşamayız.
Çünkü o noktadan sonra atomlardan oluşan madde olan bizler ve en yüksek teknolojilerle üreteceğimiz araçlarımız yok olup enerjiye dönüşüyoruz. Daha burada saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok sınırlamalar ve diğer canlılar ile olan çeşitli farklılıklar içinde yaşamımızı sürdürüyoruz.
İçinde yaşadığımız 3+1 boyutlu evrende tüm varlıkların en güçlüsü, en hakimi, en kudretlisi diye tarif edilen bizler hakikaten öyle miyiz? Cidden sanıldığı kadar büyük bir güç ve yeteneğe sahip miyiz? Yoksa dünya denen şu gezende sınırları, birileri tarafından çizilmiş tel çit benzeri yarı kapalı bir alanda yaşamaya mahkum edilmiş, sınırları çizenlere göre soyut (hayali) varlıklar mıyız? Bir nevi açık hava hapishanelerinde geniş bir alanda belli kurallara göre yaşamaya mahkum edilmiş kişiler miyiz? Yahut da Prof. David Bohm, Prof. Karl H. Pribram ve Prof. Stephen Hawking'in dediği gibi "başka boyutlardan, uzay ve zamanın ötesindeki daha derin bir var oluş düzenince yönetilen hologramın parçaları mıyız?" Cidden, birer hayal miyiz? veya Prof. S. Hawking'in geliştirdiği, fakat halen sonuçlandıramadığı M teorisine göre, başka boyutlarda var olduğu söylenen eşizlerimizin çok az yetkilerle sınırlandırılmış kopyaları mıyız?
Bunların hepsini ancak bizi yaratan bilir. Benim görevim geliştirilen ve yazılan bu teori ve fikirleri mümkün mertebe anlaşılır bir dille siz okuyuculara aktarmaktır.
2 Yorum
Teşekkür ederim, şimdiye kadar okuduklarım, öğrendiklerim sizinle yerine daha sağlam oturdu. Teslanın yöntemini kullanan fizikçi David Wagner'ın buluşu olan Tachyonları insan bedenine ulaştıran materyalleri kullanarak şifa seansları uyguluyorum. Tachyonu formüllerle anlatmanız benim eksiklerimi tamamladı. Tekrar teşekkür ediyorum, yolunuz hep ışık olsun. Sevgiyle,
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.
Makalelerininizi bir bir okuyorum Yaşar hocam. Son cümlenizde ifade ettiğiniz gibi o kadar anlaşılır anlatmışsınız ki! Kafa karışıklığına yol açan bir çok şeyi anlama fırsatı buldum.Tefekkürümü artırdınız. Çok çok teşekkür ederiz size... Sevgiler