Sosyal Böcekler Sınıfının En Cengaveri Olan Karıncalar
Bilindiği üzere böcekler aleminde termitler, arılar ve karıncalar en ünlü sosyal böceklerdir. Bunların her birinin birbirlerine göre farklı özellikleri ve nitelikleri olmasına mukabil, nesillerinin idamesi yönünde temelde benzerlikleri vardır.
En büyük benzerlikleri, bunların hepside kalabalık koloniler halinde, bizim şehirlerimizin dengi yuvalarda yaşarlar. Yuvaları farklı metotlarla inşa edilmiş olsa bile, yuva içindeki yönetim tarzları çok benzer. Yuvaları teknoloji harikalarıdır.
Esas olan nesillerinin devamını sağlamak olduğu için, ilkel diye tabir ettiğimiz ve hor gördüğümüz bu harika varlıklar insanların yapamadıkları bir şeyi başarmışlar; egolarını yenerek önce toplumlarının menfaatini ön planda tutarak, gerektiğinde kendilerini toplumlarının devamı için feda edebilmektedirler.
Ürettikleri ve dışarıdan yuvalarına taşıdıkları yiyecekleri, içecekleri insanların yaptığı gibi bencillikle çalıp çırpmadan, birbirlerine nasıl kazık atarız, nasıl buradan kendimize büyük bir pay alırız diye düşünmeden eşitçe paylaştırmaktadırlar. Bu paylaşımı yaparken de, üretim yeteneği bulunmayan larvaların, bebeklerin ve kraliçenin beslenmesini ön planda tutarak tam hakça bir paylaşım yapmaktadırlar. İnsanların yaptığı gibi, yönetimi elinde tutan ve daha güçlü olanların fırsatları değerlendirerek , daha çok pay alma gibi ilkel düşünceleri yoktur. Bu nedenle de kendi aralarında hırsızlık, gasp etme ve fertleri öldürme gibi ahlak dışı olguları da yoktur.
Sosyal düzen kurmada ve bu düzen içerisinde eşit koşullarda yaşam sürdürmede, milimetrik ölçülerde beyinlere sahip bu küçük saygıdeğer varlıklar, kocaman beyinlere sahip insanlardan çok daha başarılıdırlar. Kocaman beyinli insanların bunlardan alacağı çok dersler vardır.
Ateistler, evrim safsatacıları ne derse desin, nasıl düşünürse düşünsün, laboratuvarlarında test edemedikleri her şeyi bilim dışı kabul eden, her şeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden inkarcı, mekanik, materyalist bilim adamları ne karar verirse versin bu şahane varlıkların hepsi birer yaratılmışlardır. Bütün bu eylemlerini arılarda olduğu gibi 6 haftalık ömürleri içerisinde öğrenerek uygulamaktadırlar. Bütün bu özellikler varoluş anında genetik programlarına girmiş olup, var oldukları andan itibaren bu programı kusursuz olarak uygulamaktadırlar. Yani bunlar öğretilerek yaratılmışlardır.
Üstelik bu üstün varlıklar, kendi nesillerinin idamesi için böyle bir düzen içerisinde yaşamlarını sürdürürken, dünyamızın canlılığını sürdürmesinde ve insan neslinin yaşamının devamında da büyük katkılar sağlamaktadırlar.
Einstein’in dediği gibi “arılar olmasa insan nesli birkaç aydan fazla sürmez”. Zira arılar, çiçekler arasında polenler yoluyla döllenmeyi sağlamazsa meyve, sebze ve çiçekle üreyen hiçbir bitki olmaz. Karınca ve termitlerin dışkıları ile taşınan tohumlar dünya üzerine yayılmazsa bitki örtüsü ve ormanlar olmaz.
Bu sosyal böcekler, kendi yaşamlarını en ideal bir düzen içinde sürdürürken, bizlerin ve dünyamızın yaşamının da var olmasında da büyük katkılarda bulunmaktadırlar.
KARINCALAR
Sosyal böcekler sınıfının en ünlülerinden ve en kalabalık olanlarından birisi de karıncalardır. Öyle ki, her yeni doğan bir insana karşılık yaklaşık 17 milyon karınca doğar. Bu bazda yapılan kabaca bir hesaplamayla dünyada 1017 (on üzeri onyedi) yani yüz milyon kere milyar karınca vardır. Bu kadar karıncanın beden ağırlığını hesapladığımızda bio kütle olarak belki de diğer cins canlılara göre, en büyük yekünü karıncalar tutar. Mesela, Brezilya Amazon Ormanındaki karınca ve termitlerin toplam bio kütle ağırlıkları bu ormanlarda yaşayan memelilerin, omurgalı ve omurgasız tüm canlıların, solucanların ve her türlü canlıların toplam ağırlığının dörtte birinden fazlasını oluştururlar. Karıncalar ise; kuşların, sürüngenlerin ve memelilerin dört katı ağırlığındadır. Dünyanın diğer bölgelerinde de karınca oranı bu değerler civarındadır.
Bilimsel olarak isimlendirilebilen şimdilik 9.500 karınca türü vardır. Ancak gerçekte var olan karınca türünün bu sayının 2 - 3 katı olduğu tahmin edilmektedir.
Karıncalar yaklaşık 100 milyon yıldır bu dünyada vardır. İnsanların bilinen tarihi ile mukayese edilmeyecek kadar eskidir. Özellikle son 50 milyon yıldır nüfusu en kalabalık böcekler arasındadır. Bu kadar uzun bir zamandan beri var olmaları, her türlü egodan arınmış olarak bireyin değil, toplumun menfaati ön planda tutularak kurulmuş olan ve hatasız bir şekilde uygulanan sosyal düzenden dolayıdır. Koloniyi teşkil eden milyonlarca karıncanın ben değil, biz mantığıyla hareket etmelerinin sonucudur. Ayrıca yaradanın onlara verdiği bir özelliktir.
KARINCA YUVALARI
Karınca yuvalarının inşa metotları ve yuvada uygulanan yaşam koşulları ve standartları aşağı yukarı termitlerin aynı olmakla beraber termit yuvaları zeminin üzerinde yukarıya doğru +7 m. ve üzerine kadar yükselirken, karıncaların yuvaları tersine zemin altında -5 ve -6m.’ye kadar inmektedir.
Yuva içerisinde, zemin altında yatay ve dikey şekilde bir çok tüneller ve tünellere bağlı yaşam alanları, meydanlar, gıda depoları, larva odaları gibi bağımsız bölümler bulunmaktadır. Bu odalar ve bölümlerde kullanımın aksamadan yürütülebilmesi için olması gereken en uygun ölçülerde ve yerlerde bulunmaktadır. Mesela, sürekli bağlantı içinde olması gereken bölümler, ulaşımın en kolay olacağı şekilde birbirlerine çok yakın şekilde inşa edilmekte, ihtiyaç duyulan gıdaların saklandığı ambarlar rahat ulaşılabilen yerlerde bulunmaktadır. Tam yuvanın orta yerinde gerektiğinde herkesin toplanabileceği büyük bir toplantı salonu vardır.
Çok fonksiyonel olarak inşa edilen ve daha bir çok detayları bulunan bu yuva (şehir) içinde, kanallar vasıtasıyla mükemmel bir hava sirkülasyonu sağlanmakta, yuvanın her bir noktası sabit bir ısıda mükemmel bir şekilde ısıtılmaktadır. Yuvanın inşaat tarzı ve uygulanan teknolojiler yüksek mimarlık ve mühendislik bilgileri gerektirmektedir. Termitler gibi bu karıncalarda, termitlerin yer üstünde inşa ettiklerinin benzerini yer altında yapmaktadırlar. Karıncalar, yaptıkları bu üstün zeka ürünü yuvaları ile en az termitler ve arılar kadar mühendislik ve matematik bilgisine sahip olduklarını göstermişlerdir. Yuvaları yeraltında olması nedeniyle sürekli su baskınına maruz kalmaktadır. Bu su baskınları nedeniyle karıncaların telef olmaması için gerekli tedbirler alındığından, her baskın sonrasında da canlı kalabilmektedirler. Bu işi insanlardan çok daha üstün beceri ile yapabilmektedirler.
KARINCALARIN TOPLUMSAL SINIFLARI (KAST)
Karıncaların toplumsal sınıfları 3 ana unsurdan meydana gelir. Birinci kast, kraliçe ve erkek karıncalardır. Bunların görevi üremeyi sağlamaktır. Erkeklerin görevi kraliçeyi döllemek ve kraliçenin görevi de sürekli yumurtlamaktır. Bunların her ikisinin vücut ölçüleri diğerlerinden büyüktür. Her ikisi de kanatlıdır. Çiftleşme uçuşundan sonra erkek karıncalar ölür. Kraliçelerde yuvalarına dönerek kanatlarını düşürürler. Bir daha da yuvadan çıkmayıp sürekli yumurtlarlar.
İkinci kasta ait olanlar, askerlerdir. Kolonini korunması, yeni yaşam alanları bulunması, avlanma ve hasımlarla savaşılması bunların görevleridir.
Üçüncü kasta ait olanlar ise, işçi karıncalardır. İşçilerin hepsi arılarda ve termitlerde olduğu gibi kısır dişilerdir. İşçi karıncaların görevi; kraliçeye ve yavrulara bakmak, yuvanın ve ana kraliçe ile yavruların temizliğini yapmak, onları beslemek, yuvalar için yeni koridorlar açmak ve hücreler inşa etmek, yiyecek aramak ve taşımaktır. Görüldüğü gibi, karıncalar dünyasını kusursuz bir şekilde yönetenler dişilerdir.
Karıncalar, bir devletteki eyalet sistemine benzer şekilde koloniler halinde yaşar. Her koloni bir akraba grubudur. Koloniler birbirleri ile temas halinde birleşerek Karınca Devletini oluştururlar. Her yuva bir koloniye aittir. Bazı karınca türlerinde bu yuvalarda birbirine tünellerle bağlanarak kilometrelerce kare alana yayılmış kolonilerden oluşan milyonlarca nüfuslu karınca devleti oluşur.
Kolonilerdeki karıncalar arasında ciddi bir işbirliği vardır. Kendi aralarında çeşitli gruplara ayrılırlar. Bu gruplarda köleler, hırsızlar, üreticiler, inşaatçılar, yiyecek toplayıcılar bulunur. Görevlerini yerine getirirken herkes kendi işini büyük bir disiplin altında yaparlar. Ancak bu disiplini sağlayan ortada bir kumanda kademesi yoktur. Karıncalar, kumandanı ve kumanda kademesi olmayan çok disiplinli bir ordudur. Bunların kumandası olsa olsa gözle görünmeyen bir iradedir.
Karıncalar, kendi aralarındaki iletişimi dokunma, kimyasal kokular salarak ve ses çıkaran hareketlerle yaparlar. Yem bulmak için ilk önce öncü karıncalar yuvadan ayrılarak arama işine giderler. Buldukları yem üzerine kimyasal bir kokuyla işaret koyarlar. Yemi bulan kaşif karınca veya karıncalar yemden bir parçayı koparıp kursağına doldurarak yuvaya döner. Dönerken karnının altını kısa aralıklarla yere sürerek kimyasal bir işaret bırakarak yuva ile yem arasındaki yol güzergahını belirlerler. Kaşif karınca yuvaya dönmesini müteakip, yuvadaki karıncalara çeşitli sinyaller kullanarak yem hakkında bilgi verir. Besinin büyüklüğüne ve küçüklüğüne ve yuvaya olan mesafesine göre, besin almaya gidecek karıncaların sayısı ayarlanır. Besinin büyüklüğüne göre, bırakılan izin kimyasal kokusu az veya çok olacak şekilde ayarlanır. Bulunan yem kusursuz bir ekip çalışmasıyla yuvaya taşınır. Taşıma işinde her karınca kendi ağırlığının 50 katı yük taşır. Yemin büyüklüğüne göre, taşıyıcı sayısı ayarlanarak grup halinde yem yuvaya ulaştırılır.
Karıncalar .birbirleri ile genelde antenlerini karşı tarafın vücuduna dokundurarak onun çıkardığı kimyasal koku yoluyla anlaşırlar. Dokunmanın şiddetine bağlı olarak farklı kokular çıkar, dolayısıyla çıkan kokulara göre farklı dillerde anlaşırlar. Anten dokunması dışında ses ile de anlaşırlar. Bu ses ile iletişimi iki türlü yaparlar. Ya vücutlarını bir engele veya bir yere çarparak çıkan ses ile veya yayılan titreşim ile anlaşırlar. Örneğin ağaç yuvalarda yaşayan marangoz karıncaları çenesi ve karnıyla vücudunu ileri geri sallayarak yere vurmak suretiyle çıkardıkları davul sesiyle herhangi bir tehlikeyi veya olayı birbirlerine iletirler. İnce odun kabuklarının da etkisiyle bu sesler 20cm. uzaktan duyulabilir. Karıncalar havada nakledilen titreşimlere duyarsız olmasına rağmen, bu ağaç kavuğundan gelen sese karşı çok duyarlıdırlar. Bu ses, onlar için bir alarm niteliğindedir. Bu sesi duyan karıncalar hemen harekete geçerek titreşimin geldiği yöne doğru giderek çevrelerinde hareket eden bütün canlılara saldırırlar. Diğer karıncalarda çıkarttıkları farklı ses tonlarıyla, farklı eylemlerde bulunurlar.
KARINCA SAVAŞLARI
Genelde savaş koloniler arasında besin kaynaklarının bölüşülememesinden veya bir koloninin başka bir koloninin bölgesine girmesinden dolayı çıkar. Günlük sıradan yem paylaşımı dışında en büyük kavgalar besin kıtlığı zamanında çıkar. Bu zamanlarda karıncalar çok saldırgan ve gaddar olurlar. Kavga sonunda birbirlerini tamamen imha ederler. 10-15 gün süren meydan savaşları sonunda bir koloni diğer koloniyi tümüyle yok edebilir. Keza bölge tecavüzünden dolayı çıkan savaşlarda aynı sonuçla bitebilir.
Bu savaşlarda karıncalar en modern ordulara taş çıkartacak taktikler uygularlar. Bu taktiklerin bazıları şöyle;
1. Kendilerini daha uzun ve daha cüsseli göstermek için bacaklarını mümkün olduğu kadar düzleştirerek ve kafalarını kaldırarak karşı tarafı korkutmaya çalışırlar.
2. Savunma taktiği olarak, vücutlarındaki zehir keselerinde gerektiğinde zehir, gerektiğinde de formik asit üretirler ve bu zehirleri düşmanlarına karşı kullanırlar. Yani bir nevi kimyasal savaş yaparlar.
3. Karıncaların da arılar gibi mühendislik, matematik, fizik ve kimya bilgilerinin yüksek olduğu uygulamalarla sabittir. Henüz nasıl yaptıkları bilim adamlarınca anlaşılmamakla beraber karınca kolonileri karşı karşıya geldiklerinde kafa sayımı yaparlar. Eğer karşı taraf sayıca az ise çok şiddetli bir şekilde saldırıya geçerler. Eğer karşı taraf kendilerinden daha kalabalık ise hemen geri çekilirler. Hasım tarafın büyük ve küçüklüğüne göre çeşitli taktikler uygularlar.
4. Savaş esnasında bazı karıncalar düşmana zarar vermek için, intihar bombacıları gibi karın kaslarını şiddetli bir şekilde kasarak zehirle dolu salgı bezlerini yırtarak bütün zehri düşmanın üzerine püskürterek onları öldürürler.
5. Bazen de bir koloninin askerleri diğer koloniden çok üstünse, güçlü koloninin askerleri zayıf koloninin askerlerinin yuvasını işgal ederek buradaki ana kraliçeyi öldürürler. Bedenlerini şişirip içini nektarla dolduran ve bunlara bal fıçıları denen karıncaları ganimet olarak alırlar. Ayrıca öldürdükleri kraliçenin kuluçkadaki larvalarını kendi yuvalarına taşırlar. Bu asalak türü karıncalar bu işlemi yaparken yaydıkları bir tür salgıyı fazla miktarda salgıladıklarında karşı tarafın karıncaları aralarında toplanıp yuvalarını korumak yerine paniğe kapılıp kaçarlar. Boş kalan yuvayı da asalak karıncalar rahatça talan ederler. Yani bir nevi aldatma taktiği kullanırlar.
Asalak karıncalar, işgal ettiği yuvadan kendi yuvalarına taşıdıkları larvalardan çıkan yavruları da büyüttükten sonra her türlü işçilikte köle olarak kullanırlar. Kendileri hiçbir iş yapmayıp tüm işlerini bu kölelere yaptırırlar. Yakın zamanlara kadar batılı sözde medeni ülkelerin kullandığı kölelik sistemini karıncaların bir bölümü milyonlarca yıldır uygulamaktadırlar.
Karıncalar büyük kimyagerlerdir. Her karınca türü farklı salgılar üretirler. Bu salgılar, yiyecek yerlerini ve yiyecekleri işaretlemede de yol güzergahlarını ve sınırları belirlemede, düşman yerini ve sayısını haber vermede çeşitli taktiksel amaçlarda kullanmaktadırlar.
6. Amazon karıncaları da köle tüccarlarıdırlar. Bu karıncaların tümü askerdir. Bunlarda işçi sınıfı karınca yoktur. Besin toplayamazlar, yavrularına bakamazlar, iri yapılı, keskin çene kemikleri vardır. Tam anlamıyla askerdirler. Bu karıncalar da, bazı küçük yapılı karıncaların yuvalarına saldırarak onların koza ve larvalarını çalarak yuvalarına taşırlar. Yuvalarına taşıdıkları kozalardan çıkan karıncalar, Amazon Karıncalarının tüm işlerini yaparlar.
Bu yeni yuvalarına öyle alışırlar ki, eski yuvaları çok yakında bile olsa oraya gitmezler. Hep Amazonların yuvasında yaşarlar. Amazon karıncalarının göç etmesi halinde tüm taşıma işlerini onlar yaparlar.
Karıncaların savaşları, yaşam tarzları ve marifetleri hakkında yazacak o kadar çok şey var ki, bunları bir makaleye sığdırmak mümkün değildir. Ancak kitap veya kitaplara sığdırabiliriz. Bu nedenle bende yukarıda bazı belli başlı özelliklere değinmekle yetindim.
BELLİ BAŞLI BAZI KARINCA TÜRLERİ
Bilinen 9.500, bilinmeyen daha binlerce karınca türünün şeklen birbirlerine benzer tarafları olmasına rağmen hemen hemen her türün kendine has davranışları vardır. Bu nedenle burada çok meşhur olan birkaç çeşit karınca türünden kısaca bahsedeceğim.
a) Lejyoner Karıncalar
Bu karıncalar 6 – 12mm boyunda et obur cinsindendir. Ormanların en korkulan böceklerindendirler. Önlerine gelen her şeyi silip süpürürler. Yüz binlerce çok disiplinli askeri olması nedeniyle bunlara “ordu” lakabı takılmıştır. Savaşlarda ve saldırılarda tam bir lejyonerdirler.
Bu lejyonerlerin üzerine doğrudan gün ışığının gelmesi onları kısa zamanda öldürür. Bu nedenle çoğunlukla geceleyin veya gölgede seyahat ederler. Açık alanlarda seyahat ederken yeraltında uzun tüneller kazarak bu tüneller içinde seyahatlerini devam ettirirler. Hatta bu karıncaların çoğunluğu tünellerden hiç çıkmadan seyahatlerini sürdürürler. Çeneleri çok güçlü olduğu için o kadar hızlı tünel açarlar ki, bu da tünel içinde dahi seyahat hızlarını kesmez. Bu marifetli karıncalar, kör olmalarına rağmen bütün faaliyetleri en hızlı bir şekilde yürütürler. Çok büyük ordular halinde hareket ederler. Bunların hareketini ateş ve sudan başka hiç bir şey durduramaz. Bunların sabit bir yuvaları olmadığı için devamlı tünel kazarak hareket halinde olurlar. Yem aramak için tünellerinden çıkıp etrafta avlanarak tekrar tünele dönerler. Kör olmalarına rağmen çıktıkları noktaya hatasız bir şekilde ulaşırlar.
b) Ateş Karıncaları
Ateş karıncaları, küçük kırmızı böceklerdir ve çok saldırganlardır. Avlarına zehirli iğneleri ile saldırırlar. Genç karıncaların, zehirleri ile sürüngenleri ve ufak geyik yavrularını öldürdükleri yada sakatladıkları tespit edilmiştir. Bu saldırgan karıncalar, bazen elektrik kablolarını kemirerek elektrik kesintilerine sebep olabilmektedirler. Geçmişte görüldüğü gibi bazen şehirleri istila ederek akıl almaz zararlar vermektedirler. Asfalt yollarının altını oyarak çöküntülere sebep olmakta ve ekinlere büyük zararlar vermektedirler. İnsanları sokarak alerjik şoklara sebep olurlar ve baş belasıdırlar.
c) Yaprak Kesici Karıncalar
Bu karıncalar, ağaçlardan ve bitkilerden kestikleri veya dökülen yaprakları başlarının üzerinde taşıyarak yuvaya getirirler. Yuvada bu yaprakları çeneleri ile çiğneyerek bir yığın halinde yuvanın en altbölümüne taşıyarak bunların üzerinde mantar yetiştirirler. Öyle ki, taşıdıkları yapraklar kendilerinden çok büyük olduğu için , ormanda yürüyen bir kimse karıncaları göremediği için, yaprakları hareketlenmiş yürüyor sanır. Yaprakları çeneleri ile çiğnerken çiğnenen bu yaprak hamurunun içine tükürükleriyle öyle bir kimyasal madde salgılarlar ki, bu salgı yapraklar üzerinde hiçbir zararlı mantarın yetişmesine imkan vermez. Dahiyane bir kimyasal bir üretimdir.
Yaprakları taşıyan karıncalar orta boy karıncalardır. Bunların düşmanı olan bir sinek türü vardır. Bu sinekler, karıncanın müdafaasız bir anında, karıncanın kafasının üstüne yumurtasını bırakır. Zamanla bu yumurtadan çıkan sinek yavrusu karıncanın beynine kadar girerek, karıncanın ölümüne sebep olur.
Yaprak taşıma anında, karıncanın çeneleri yaprağa kilitli olduğu için sineğe karşı müdafaasızdır. Sinek kolayca yumurtasını karınca üzerine bırakabilir. Bunu önlemek için yaprak taşıyan karınca, yaprağın üzerinde bir kendi cinsinin ufak karıncasını taşır. Bu ufak karınca, sinekle mücadele ederek yumurta bırakmasını önler. Böylece yaprak taşıyıcı karınca da emniyet altında görevini sürdürür.
Bu karıncalar, çok iyi bir yol mühendisidirler. Yaprak taşımaya başlamadan evvel yol güzergahlarını tespit ederek, bu güzergah üzerindeki dal ve çırpıları, yaprakları, çimenleri , yabani otları ve çakıl taşlarını toplayıp kenara atarak kendilerine çok düzgün bir otoyol yapar.
d) Dokumacı Karıncalar
Bu karıncalarda, ağaçlar üzerinde kendilerine yapraklardan yuvalar yaparak yaşarlar. Bu yaprak yuvalar içerisinde çok kalabalık bir nüfusu barındırırlar. Bazen birkaç ağacı birden işgal ederler.
Kolonilerin yerleşimine ve genişlemelerine elverişli uygun bir ağaç dalı bulduklarında dalın yapraklarına dağılır ve yaprakları kenarlarından bükmeye başlarlar ve bu işi bir ekip halinde yaparlar. Yaprak, karıncanın boyundan çok büyük olduğunda yada iki yaprağın birlikte çekilmesi gerektiğinde karıncalar ayaklarını birbirlerine kenetleyerek yaprak kenarları arasında canlı köprü oluşturarak yaprakları çekmeye başlarlar. Yaprak kenarları yaklaştıkça canlı karınca zincirini kısaltmak üzere aradan bazı karıncalar çıkarak diğerlerinin üzerine biner. Böylece zinciri kısalta kısalta yaprak uçlarını birleştirirler ve yaprağı çadır şekline getirirler. Bu esnada bazı karıncalar yaprak uçlarını sıkıca tutmaya devam ederken, diğerleri eski yuvalarına gidip özel yetiştirilmiş karınca larvalarını yapraktan çadırın yanına taşırlar. İşçi karıncalar, getirdikleri larvaları iki kenarı birleşmiş yaprağın üzerine sürmeye başlarlar. İleri, geri yaprağa sürülen larvalar ipek üretmeye başlar. Üretilen bu ipek iplikle yapraklar dikiş makinesiyle dikilir gibi larva iplikleri ile dikilerek yapraktan çadırlar veya tüneller inşa edilir. Bu larvalar, yuvalarında özel olarak sadece bu maksat için yetiştirilirler. Özel yetiştirilen bu larvalar kendilerinin büyümesi için gerekli olan bu ipekleri koloninin ihtiyacı için serbest bıraktıkları için, bu larvaların kozasız büyütülme görevini de diğer işçi karıncalar üstlenir. Buradan görüleceği gibi, bırakın yetişkin olmayı daha koza halindeyken bile karıncalar koloninin yaşamı için her türlü fedakarlığı ve işbirliğini yapabilmektedir.
Daha enteresan özellikleri olan bir çok karınca türü olmakla beraber sadece bu örnekleri vermekle yetindim.
Sosyal varlıklar arasında, özellikle savaş yetenekleri ve kavgacılıkları bakımından karıncalar ve insanlar birbirlerine çok benzemektedirler. Ancak yine de aralarında ciddi farklar vardır. Bu kadar barbarlığına, cengaverliğine ve savaş ustalığına rağmen hiçbir karınca kendi kolonisinde bir iç harp çıkarmadığı gibi, hiçbir ferdi de birbirinin canına kişisel nedenle kıymamaktadır. Aksine her bir karınca fert olarak koloninin bekası ve menfaati için kendini feda etmektedir. Halbuki, insanlar kendi kişisel menfaatleri ve kontrolsüzlükleri ile birbirlerini öldürüyorlar.
Ülkeler iç harplerle ve eşitsizliklerle boğuşuyorlar. Şimdi burada insanlar karıncalardan daha medeni diyebilir miyiz? Dersek de ne derece inandırıcı oluruz.
Son üç makalemi sosyal varlıklar olarak termitler, balarıları ve karıncalar üzerine kurmamın nedeni, okurların hem bu üstün varlıkları daha yakından tanımalarına imkan vermek, hem de özel varlık ve dünyanın efendisi olarak bilinen sosyal insanla bu varlıkları karşılaştırarak bir yargıya varmalarını sağlamaktır.
Benim kişisel yargıma gelince, teknolojik gelişmişliği ve zeka düzeyini bir kenara koyarsanız, insanlık bu sosyal varlıklar karşısında her yönden sınıfta kalmıştır. Teknolojik gelişmemiz ve bilimimiz artıkça insanlık değerler bakımından daha da aşağılara doğru gitmektedir. Tamamen bencilleşmektedir.
Demek ki; ekonomik ve teknolojik gelişme ile hatta mevcut eğitim sistemleriyle huzurlu, dengeli ve iyi ahlaklı bir toplum kurulamıyor. Doğru yolu bulabilmemiz için, içinde yaşadığımız şu evrende sadece maddeye bağımlı olmakla yetinmeyip, maddenin aslını teşkil eden o ilahi enerjilere de biraz ilgi duyarsak sosyal böcekler seviyesine yaklaşırız diye düşünüyorum.
0 Yorum
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.