Örümcekler
Örümcekler yeryüzünde çeşitlilik bakımından en kalabalık olan böcek türlerinden biridir. 2012 yılı rakamlarına göre, dünyada 43.244 tür örümcek tespit edilmiştir. Aslında bu rakam 70.000 olarak tahmin edilmektedir. Türkiye’de tespit edilen örümcek türü sayısı 958’dir. Ancak Türkiye’de araştırma yetersizdir. Örümcekler dünya yüzeyinde hemen hemen her yerde yaşamakta ve yaşadıkları ortama uyum sağlamaktadırlar. En zehirli örümcekler genellikle tropikal bölgelerde yaşamaktadır. Örümcekleri diğer böceklerden ayıran en belirgin fiziki özellikleri; böcekler altı ayaklı olup, örümcekler sekiz ayaklıdır. Böceklerin başlarında iki anten olmasına mukabil, örümceklerin anteni yoktur. Bunun yerine gözlerinin önündeki iki kıskacın yanında çok hassas iki uzantı vardır. Bu uzantılar böceklerdeki antenlerin görevini gören duyargalardır. Ayrıca cinslerine göre örümceklerin altı veya sekiz adet gözü vardır. Bu gözler ikili çiftler halinde bulunurlar.
Vücut Yapıları
Örümceklerin baş ve göğüsleri bir bütün, karınları ve gövdeleri de diğer bir bütün olarak iki parçadan oluşur. Bu iki parça çok ince bir boruyla (boyun) birbirlerine bağlanırlar. İrili ufaklı bu örümceklerin, boyun incelikleri başka hiçbir canlıda bu kadar ince değildir. 1mm’den daha dar olan bu borudan sindirim borusu, kan damarları, sinir sistemi ve nefes borusu geçer. Böyle bir yapı sadece örümceklere has bir var oluştur. Sanki örümcek vücudunun iki parçası çok özel bir mekanizma ile birleştirilmiştir. Bu mekanizma sayesinde örümceğin yapısında bulunan zehir üreten bezler, ipek üreten bezler, vücudun bütün sinir sistemi, sindirim ve dolaşım organları ve beyin arasında bağlantı kurulur.
Baş Kısmı
Baş kısmında, cinsine göre altı veya sekiz göz, iki adet zehir çengeli ve bu çengellerin yanında iki adet duyu ayağı vardır. Sekiz gözleri olmasına rağmen, uçan örümcekler ve bazı diğer örümcekler hariç, örümceklerin tümüne yakını görmezler. Görmeleri kör denecek kadar zayıftır. Sadece ışığı algılayabilirler. Sekiz adet ayak, kafa bölümündedir.
Kafasındaki zehir kıskaçları, örümceklerin savunma ve avlanma silahıdır. Bu kıskaçların gerisinde güçlü zehirlerini üreten ve bu zehri kıskaçlara aktaran bir zehir bezi vardır. Örümcek, avını hareketsiz hale getirmek için önce avını kıskaçları ile ısırır. Ardından kıskacın içindeki deliklerden zehrini kurbanın vücuduna pompalar. Bu kıskaçlar aynı zamanda yuva hazırlamak için gerekli ufak parçaları taşımakta da kullanılır. Kıskaçların iki yanındaki iki adet çok hassas duyarga görevi yapan duyu ayakları denen organları ile ağlarına yakalanan avlarını incelerler. Gözleri görmemesine ve sağır olmalarına rağmen örümceklerin çok hassas ve son derece özel bir algılama sistemleri vardır.
Avlanmada kullandıkları zehrin kimyasal yapısı, böcekleri öldürecek güçte ve özelliktedir. Buna karşın örümcek kendisine herhangi bir zarar vermemektedir. Örümceğin kıskaçlarının yapısı da son derece özel ve işlevseldir. Zehir pompalama mekanizmaları bu kıskaçların içinde bulunmaktadır. Bu kıskaçlar sadece avının vücudunu delip, parçalayan bir araç değil, aynı zamanda bir kimyasal silahtır.
Karın Kısmı
Yumuşak ve esnek olan karın bölümünün altında iplik delikleri ile solunum sistemi delikleri bulunur. Kafanın her iki yanında dörder adet olmak üzere sekiz adet bacak bulunur. Her bacak yedi boğumdan oluşur. Her bacağın sonunda kıllar bulunur. Bu kıllar sayesinde örümcek duvarda ve tavanda rahatça yürüyebilir. Genelde örümcekler ördükleri ağın diğer böceklerin yapışması için örülen yapışkan kısımlarında değil, kör gözlerine rağmen kuru taraflarını seçerek oralardan yürürler. Buna rağmen bir terslik olup, kendileri kendi ördükleri ağa yapışıp kalmamaları için ayaklarının altı yapışmayan özel bir kimyasalla kaplanmıştır.
Örümceğin arkadaki iki bacağının diğer bir görevi de karından püskürtülen ipek ipliğini eğirmektir. Bu bacaklarda, vücuttan püskürtülen iplikleri eğirmeye yarayan özel taraklar bulunur. Tarakların bulunduğu bu bölüme “Eğirme Sahası” denir. Eğirme sahasının üzeri yüzlerce eğirme tüpüyle örtülüdür. Bu tüplerin görevi karındaki ipek bezlerinden püskürtülen sıvı ipekleri, vücudun dışında iplikler haline getirmektir.
Sıçrayan örümcekler dışındaki diğer örümceklerin görme yetenekleri yok denecek kadar az olduğundan, örümcekler bu zayıflıklarını sahip oldukları çok hassas erken uyarı sistemi ile ortadan kaldırmışlardır. Bunu da dokunma duyusu ile yaparlar. Vücutları titreşimlere karşı çok duyarlı ince tüylerle kaplanmıştır. Bu tüylerin her biri sinir uçlarına bağlıdır. Dokunma, ses ve koku nedeniyle meydana gelen titreşimlerle bu kıllar uyarılır. Tüyler de bu titreşimleri sinir uçlarına aktarır. Sinir uçlarına gelen sinyaller, sinirler vasıtasıyla hızla beyne iletilir. Bu yolla örümcekler en küçük titreşimleri bile algılayarak, bu titreşimlerle avlarının veya hasımlarının yerlerini ve durumlarını tespit edebilirler. Bu nedenle örümcekler hareketsiz avlarını algılayamazlar. Mutlaka bir hareket ve titreşim olması lazım. Canlı ve hareket eden böceklerin yaydıkları titreşim sayesinde ağların neresine takıldıklarını saptayabilirler. Eğer örümcek avının bulunduğu yer hakkında tereddütte düşerse, avının yerini tam tespit edebilmek için, ayakları ile ağa vurarak ağı sallar. Bu şekilde gelen titreşimlerin analizinden avının yerini hiç hatasız tespit eder.
Örümcek bacakları, algılayıcı kılların en yoğun olduğu organlardır. Bu algılayıcı kılların içleri boştur. Kendileri ise serttir. Bir metre uzaklıktaki bir kaynaktan gelen en düşük şiddetteki bir sesin titreşimleri bile bu kıllar vasıtasıyla hemen algılanır. Bu bacak kıllarında, ayrıca ısıya hassas başka algılayıcı bir sistem daha vardır. Bunlara ilaveten örümceklerin vücut derilerinde bulunan yarıklar içinde son derece hassas sinir uçları bulunur. Örümcekler sahip oldukları bütün bu imkan ve özelliklerle yakın çevrelerinde ve etrafında meydana gelen her hareketi sanki kendi vücudu üzerinde gerçekleşiyormuş gibi rahatça hisseder.
Örümceğin bir bacağı koptuğunda, bir müddet sonra yerine yenisi çıkar. Ancak yeniden çıkan bacak eskiye göre daha kısa olduğu için yürümeye katkısı olmaz. Örümcek bu bacağı yürürken kullanamaz. Fakat bu bacak üzerinde çıkan algılayıcı kıllar diğer bacaklar gibi görevini yapar. Örümceklerin dört bacağı da kopsa diğer dört bacakla yürüyebilirler.
Örümceklerin özellikle ağlarındaki titreşimleri algılama yetenekleri o kadar hassas ki, ağdaki titreşimlere sebep olan hareketin ağa takılan avdan mı , yoksa çiftleşmeye gelen bir erkek örümcekten mi geldiğini hemen anlarlar. Özellikle ağ üzerindeki bu erken uyarı sistemi başta olmak üzere örümceklerin tüm algılama sistemlerinin vücutta ve ayaklardaki binlerce kılın her birindeki sinir uçları vasıtasıyla beyne gitmesi, beynin bunları hatasız yorumlayıp devreye sokması örümceklerin çok gelişmiş bir beyin sistemine ve çok kompleks bir sinir sistemine sahip olduğunun göstergesidir.
Örümcekler ağa yakalanmış olan avlarını, ağdan gelen titreşimlerle hemen anlarlar. Daha av ağdan kurtulmak için çırpınırken ürettikleri daha yumuşak ipliklerle avı iyice ağa yapıştırırlar. Av kıpırdayamaz hale gelince zehirli kıskaçlarını avın vücuduna geçirerek avın içine zehrini pompalayarak avlarını öldürürler.
Örümceklerin boyunları bir milimetreden daha dar olduğu için örümcekler katı yiyecekleri yiyemezler, sadece sıvıları yiyip sindirebilirler. Milimetrenin onda birinden daha büyük parçalar ağzının etrafındaki tüyler tarafında süzülerek filtre edilirler. Bu nedenle örümcek, avının vücudundaki etli dokuları, avının vücuduna zerk ettiği özel enzimlerle çökerterek sıvıya dönüştürür. Dokular yeterli akıcılığa ulaştığında çok güçlü olan emme sistemi ile bu sıvıyı emerek karınlarını doyururlar. Öyle ki, sonunda avının tamamen içi boşaltılmış, geride sadece derisi ve kafa tası kalmış olur. Örümcekler tok oldukları zaman yakaladıkları avlarını ipek ipliklerle sıkı sıkıya sarmalayarak ilerde yemek üzere paketlerler. Örümcekler karınlarını iyice doyurduklarında vücutları iki misli genişler. Bu kadar oburluklarına rağmen örümcekler uzun süre aç kalmaya da dayanıklıdırlar. Yaklaşık iki yıllık ömürleri esnasında 208 gün hiç bir şey yemeden yaşayabilirler. İşte bu dönemden sonraki yemeklerinden sonra vücut ağırlıkları iki katına kadar çıkabilir. Vücut yapıları da bu genişlemeyi karşılayacak şekilde özel yapıdadır.
Örümcekler avlarını yalnızca ağ kurarak yakalamazlar. Çok çeşitli av yöntemleri vardır. Çoğunlukla karada yaşamalarına rağmen, bazı cinsleri su kıyılarında ve su altında da yaşarlar. Karada yaşayanların çoğu ağ kurduğu gibi bir kısmı da ağ kurmaz. Açtıkları deliklerde, taş altlarında ve izbe kovuklarda, ağaç dalları arasında yaşarlar. Bu nedenle örümcekler sadece böcekleri ve uçan haşereleri değil, cinslerine ve büyüklüklerine göre kurbağa, fare, ufak balıklar, yılan yavruları, küçük kuşlar, ağlarına takılan küçük yarasa gibi canlıları da avlarlar. Kuş örümceği denen örümcekler, tavşan ve tavukları bile zehirleri ile öldürüp yiyerek sindirecek güçtedirler. Avlanırken akla gelmeyecek hileler kullanırlar. Bazı cinsleri bukalemun gibi renk değiştirerek otların arasında ve zeminde kendilerini fark ettirmezler. Bunları seçemeyen avları neredeyse hiçbir şeyden habersiz zehirli kıskaçlarının ucuna kadar gelirler.
Örümcekler başka cins canlıları avladığı gibi, çoğu zaman kendi cinslerini de avlarlar. Büyük örümcekler, küçük örümcekleri avlar. Dişi örümcekler erkek örümceklerden daha iridir. Çiftleşme sonrası eğer erkek örümcek atik davranmazsa, dişi örümcek erkeği yakalayıp öldürür ve sonrada yer. Özellikle bu alışkanlık kara dul tabir edilen dişi örümcekler için geçerlidir. Zaten bu örümceklere kara dul adının takılması da bu nedenledir.
Ağ İpliği Üretimi
Örümcek ağlarını oluşturan, ipek ipliklerinin üretimi, ağların örülmesi ve dizaynı birer kimya, matematik, mimarlık, mühendislik, tekstil ve statik harikasıdır. 2,5 cm ile 25 cm arasında bir cüsseye sahip ufacık bir canlının iki senelik ömrü içerisinde bugün bilimin henüz sırrını tam çözemediği bu kadar çok bilgiyi, beceriyi ve teknolojiyi nereden ve nasıl edindiği bilimsel olarak, hele evrimle hiç açıklanabilecek bir şey değildir. Nitekim açıklanamamaktadır.
Örümcekler ağlarını kurmak için kullandıkları değişik çap ve vasıftaki iplikleri kendi vücutlarında üretirler. Ağ örülmesinde kullanılan ipliklerin çapı 1/1000mm (milimetrenin binde biri) yani bir mikrondan daha incedir. Mukavemeti aynı kalınlıktaki çelik telden beş kat daha sağlamdır. Elastikiyeti ise, kendi boynunun dört katıdır. Yani kendi boynunun dört katına kadar kopmadan esneyebilir. En esnek malzeme olan kauçuktan çok daha esnektir, çok hafiftir. Dünya çevresine eşit yaklaşık 40.000 km boyundaki ipliğin ağırlığı 320 gr.’dır. Basit bir şekilde ifade edilen bu özellikler bugünün yüksek bilimi ve teknolojisi ile çözülememektedir. Halen dünyada örümceğin ürettiği vasıfta bir malzeme üretilememiştir. Kurşun geçirmez yeleklerin üretiminde kullanılan halen en gelişmiş ve mukavim malzeme olarak bilinen kevlar denen sentetik malzemeden kat kat daha sağlam ve esnektir. Ayrıca örümcek iplikleri yeniden işlenip tekrar kullanılabilmektedir. Bunun için örümcekler yıpranmış ağlarını yiyerek tekrar iplik üretiminde kullanırlar. Örümceğin ipliği kopma mukavemeti ve kopma öncesindeki uzama oranı bakımından, bugünün teknolojisi ile dünya üzerinde benzeri üretilemeyen eşsiz değerde bir malzemedir. Bu yönüyle de örümcekler çok bilgili ve yetenekli birer kimyagerdir. Kimya bilgi ve yeteneklerinin sırrı çözülebilmiş değildir. Kimya biliminin örümceklerden öğreneceği çok şey vardır.
Araştırmacılar tıpkı ipek böceklerinde olduğu gibi, örümceklerden ipek kozası ve bu kozalardan da ipek üretmeyi düşünerek denemeye kalkışmışlar, fakat sonunda bunun mümkün olmadığını görmüşlerdir. Zira örümceklerin ipek üretmesi taklit edilecek bir sisteme dayanmamaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarla tespit edildiğine göre, ipek örümcekten çıkmadan ve ipeğin oluştuğu kanala girmeden önce sıvı proteinlerden oluşmaktadır. Bu sıvı proteinler ipek üretilmek üzere bir kanala girmekte ve bu kanal içerisindeki çok özel hücreler, proteinlerdeki suyu kendilerine çekerek başka bir kanala pompalanmaktadır. Bu kanala pompalanan sular, burada hidrojen atomlar ile birleşerek bir asit havuzu oluşturmaktadır. Bilahare ipek proteinleri ile bu asit bir araya gelerek, aralarında bir köprü oluşturmaktadırlar. Oluşan bu köprülerden de çok güçlü ve esnek ipek meydana gelmektedir. Tabi olay bu anlatılan kadar basit olmamaktadır. Araya daha başka katkı maddeleri ve bu maddeleri üretip hazırlayan keseler devreye girmektedir. Aslında örümcek ipliğinin ham maddesi insan saçlarında ve hayvanların boynuzlarında bulunan keratin adlı proteindir. Bütün bu proteinler yenilen avların sindirimi sonunda elde edilen amino asitlerin ayrışımından elde edilmektedir. Örümcek ipek yapımı için ihtiyacı olan amino asit elde etmek için kendi yaptığı ağlarını yiyip, sindirerek bu yoldan da ipek yapımı için gerekli olan proteinleri vücutlarında üretirler. Örümceğin vücudu çok gelişmiş, üstün teknolojilere sahip bir kimya laboratuvarıdır. Kendisi de üstün meziyetlere sahip bir kimyagerdir.
Üretilen bu ipekler örümceğin kuyruk kısmında bulunan ve altı bölümden oluşan ipek keselerinden, ihtiyaca uygun olacak kombinezonlarda birleşerek dışarı salgılanır. Bu altı adet kese kendi aralarında çok uyumlu bir şekilde çalışır. İpek örümceğin vücudundan dışarı atılırken, vücut içerisinde bulunan son derece gelişmiş özelliklere sahip pompa, vana ve basınç ayarı görevlerini gören organlar ve bu keselerdeki memeler vasıtaları ile örümcek ihtiyacı olan çapa uygun vasıflarda ipeği iplik yapılmak üzere dışarı püskürtmüş olur. Bu püskürtme esnasında örümcek ihtiyaca göre memeciklerdeki püskürtme basıncını istediği şekilde ayarlayarak sıvı keratini oluşturan moleküllerin yapısını değiştirir. Böylece ipliğin cinsine göre gerekli olan mukavemet ve elastikiyet oranları farklı olarak sağlanmış olur. Bu esnada da ipliğin kimyasal yapısı değiştirilmeden ipliğe istenilen fiziksel özellikler kazandırılmış olur. Farklı memelerden püskürtülen bu ipekler, örümceğin arka ayaklarındaki mekanizmalar tarafından eğrilerek farklı çaplarda iplikler üretilir. Üretilen iplikler kullanıldığı yere göre faklı çaplarda olmanın yanında avlarının ağa temas kurduğu yerlerde yapışkan olması, diğer yerlerde yapışkan olmaması, yapışkan olan yerlerdeki ipliklerin yapışkanlık derecesinin de çok iyi ayarlanması lazım. Örümcek hem ipeği üretirken, hem de iplik yaparken bütün bu hususları, tüm memeleri çok uyumlu bir şekilde çalıştırmak suretiyle ve arka ayaklarını da çok iyi kullanarak hatasız bir şekilde yerine getirir. Örümcekler ağlarının yapımında kullanılmak üzere, kullanılan yerin özelliklerine göre yedi çeşit iplik üretebilir. Avın yakalandığı yerlerdeki iplikler yapışkandır. Örümceğin yürüdüğü yerdeki iplikler kurudur. Avın sarılıp paketlendiği iplikler daha ince ve elastiktir. Ağ yapılırken 4-5 farklı özellikte iplik kullanılır.
Bunları cinslerine göre sıralarsak;
- Örümceğin bir asansör gibi inip çıktığı ve köprü gibi kullandığı tutunma iplikleri,
- Örümcek ağının iskeletini oluşturan temel ağ iplikleri,
- Avın yakalanmasını sağlayan yapışkan iplikler ,
- Ağdaki iplikleri birbirine bağlayan birleştirme iplikleri,
- Yakalanan avın sarmalandığı iplikler,
- Örümceğin evini oluşturan koza iplikleri,
- Yumurta keselerini oluşturan ve yavru örümcekleri dış tehlikelerden koruyan iplikler.
Bütün bu iplikler mukavemet ve esneklik bakımından farklı olduğu gibi taşıyacakları yüke göre farklı çaplardadırlar.
Örümcek bütün bu ihtiyaçlarına uygun vasıfta iplik üretmesi lazım. Aksi halde hayatta kalmasını sağlayan bir ağ üretemez. Örümcek de bu görevini kusursuz bir şekilde yapar.
Ağ Kurulması
Örümcekler, örümceğin cinsine, avlayacakları avın özelliklerine göre çok çeşitli yapı ve boyutlarda, çok farklı içeriklere sahip ağlar kurarlar. Kurdukları ağların tamamı birer mimari deha ve tekstil sanatında üstün örnekler olduğu gibi birer mühendislik harikalarıdır. Dizaynları ve uygulanan teknikler mükemmeldir. Öyle dikkatle hazırlanıp uygulanan projelerdir ki, ağın kuruluş maksadını aksatacak hiçbir kusura ve ihmale yer bırakılmamıştır. Kurulan ağlar çok yüksek toleranslı yapılar olup, görevlerini mükemmel yaparlar.
Ağ yapmaya başlayan örümcek, genelde ağının başlangıcını yüksek ve kuytu bir noktadan başlatır. Bu noktaya ağın ipliğinin ilk ucunu sıkıca yapıştırdıktan sonra bu ipliğe yapışarak kendini iplikle beraber aşağı atarak gözüne kestirdiği bir dala yapışarak yukarıdan getirdiği ipliğin ucunu buraya sıkı sıkıya bağlar. Sonra bu iplik üzerinde gidip gelerek bu ipliği sağlam bir taşıyıcı halat haline getirir. Daha sonra bu noktadan tekrar atlama yaparak başka bir dala yapışır ve yukarıdan getirdiği ipliği buraya bağlar. Bu iki nokta arasındaki ipliği de birincide olduğu gibi gidiş gelişlerle ikinci taşıyıcı haline getirir. Benzer uygulama ile daldan dala, daldan yere atlayarak ağın çevresindeki taşıyıcı iplikleri (halatları) oluşturur. Sonra bu taşıyıcı iplikleri aynı kalınlıkta merkeze taşıyarak, merkezde bunların ucunu birbirine yapıştırır. Tabiri caizse böylece ağın çatısı kurulmuş ve binanın taşıyıcı betonarme kirişleri yerine dökülmüştür. Şimdi sıra bu çatının kapanmasına yani ağın örülmesine gelinmiştir.
Ağın iskeleti, her türlü etkileri karşılayacak mukavemette kurulduktan sonra, örümcek iskeletin dışından başlayarak çok hızlı bir şekilde dairesel yörüngede dönerek ağını örer. (Şekil-1)
Örülen ağlar ağı ören örümceğin cinsine, büyüklük, küçüklüğüne göre ne tür avların avlanmasının hedeflendiğine göre farklı desenlerde, farklı aralık ve farklı iplik kalınlıklarında olur. Bütün bu özellikleri örümcek değerlendirip uygulamaya koyar.
Şekil-1
Ağın örülme işlemi genellikle gece yapılır ve ağın örülmesi 60 dakika içeresinde tamamlanır. Bütün bu mahirane desenlere ve hassas ölçülere sahip ağlar, uzman birer tekstil mühendisi gibi kör gözlü örümcek tarafından, üstelik gece yapılır. Yumurtadan yeni çıkmış yavru örümcekte, daha önce hiçbir ağın örülüşünü görmediği halde, kendi boyutlarına uygun ağı, büyüklerinin yaptığı gibi kusursuz bir şekilde örebilir. Tıpkı kozadan çıkan arının hemen petek yapmaya başladığı gibi.
Örümcekler ağlarını yere dik açı oluşturacak şekilde kurarlar ki, uçan böcekleri kolay yakalasınlar diye. Bunu temin için de ağlarının gergin durması için ağlarını ördükten sonra ağın iskelet ipinin alt ucuna belli uzunlukta bir iplik bağlayarak bu ipliğin ucuna ufak bir taş, ağaç parçası veya salyangoz kabuğu bağlayarak ağın gerginliğini sağlarlar. Günlük kontrollerini yaparak ipin boyunu kısaltmak ve uzatmak suretiyle en uygun gerginliği temin ederler. Bu uygulamayı bazı cins örümcekler yapar , hepsi değil. Zaten her bir ağda, birbirinden farklı öyle özellikler ve öyle düşünülmüş tuzaklar var ki, bu örümceklerin hepsi ayrı ayrı birer mucit. Hele ağ yapmayıp karada ve suda yaşayan örümceklerin yaptıkları yuvalarında uyguladıkları teknolojiler, avlanmak için kurdukları tuzaklar, savunma sistemleri düşünüldüğünde sanki her biri birer Tesla vari mucitler. Bu yaratılış dehalarına saygı duymamak mümkün değil.
Örülen ağın esnek olması çok mühimdir. Bu esneklik olsun diye örülen spiral ağ iplikleri, iskelet ipliklerine düğümlenmez ki esneme esnasında oralarda rijit noktalar oluşmasın diye.
Spiral ağ iplikleri diğerlerinden farklı olarak yapışkan bir madde ile kaplıdır. Atmosferdeki suyu emen bu yapışkan madde küçük damlacıklara ayrılır. Bu damlacıklar spiral sarmal halinde iplikler üzerinde boncuk gibi dizilirler. Bu boncuk gibi dizilen proteinler, iplikler üzerinde birer yay ve kurulup çözülen çıkrık gibi çalışırlar. Bu sayede ağa takılan ve kurtulmak için çırpınan böceğin enerjisini yapışkan ipliklerle beraber bu boncuklar da emerler. Böylece örümcek ağının içine düşen bir av için yapacak fazla bir şey kalmaz. Kurban çırpındıkça av esnekliğini kaybeder ve avı daha sıkı sarar. Kurban çırpına çırpına tamamen güçsüz duruma düştükçe, ağ iplikleri de ilk durumlarına göre giderek daha sert ve daha sağlam hale gelir. Sonunda tamamen bitkin duruma düşüp, hareketsiz hale gelen avını uzakta gözlemleyen örümcek, kendisine gelen titreşimlerinden avının düştüğü durumu anlayarak avının yanına gelerek onu zehirli kıskaçları ile öldürür.
Ağ ipliklerinin elastikiyeti ısıya bağlı olarak değişir. Ağa düşen bir avın hareketten doğan kinetik enerjisi, ısıya dönüşür. Bu ısı da ipliği ısıtır. Isınan iplik ise, daha güçlü hale gelerek avın enerjisini emer. Av çırpındıkça artan enerji oranında ipliğin avı hapsetme gücü daha da artar. Dolayısıyla av çırpındıkça kurtulma yerine kendi sonunu daha hızlı sağlar. Ağa takılan av tamamen hareketsiz kalana kadar ağ iplikleri sertleşmeye devam eder. Burada ağın kendisi de bir canlı organizma gibi acımasızca tuzak görevini yapmaktadır. Bu özellikler sadece ağ ipliklerinde olup, diğer iskelet ve asansör ipliklerinde yoktur. Çünkü onların hep esnek kalmaları gerekir. Görüldüğü üzere, örümcek yaklaşık bir saatlik sürede bu kadar çeşitli kimyasal yapısı, mukavemeti ve çeşitli kalınlıkları olan iplikleri tek bir kaynaktan üreterek o korkunç tuzaklarını yapabilmektedir. Hem de hiçbir malzeme zayiatı vermeden, sıfır zayiatla ağ örme işini gerçekleştirmektedir. Bugün dünyamızda bu tarz üretim yapabilen hiçbir teknoloji yoktur. Bu işi ne çok üstün laboratuvarlarda, ne de endüstriyel tesislerde yapamazsınız. Laboratuvarda yapsanız dahi, bu sürede seri üretim haline getiremezsiniz. Kim ne derse desin, ister inansın, ister inanmasın bu olaylar ve örümceğin kendisi bir yaratılış mucizesidir.
Yazmayı ve konuşmayı geliştirmek suretiyle, canlılar arasında düşünme düzeyi en yüksek olan insan, bu düşüncelerini kağıda dökerek, sesli ve yazılı olarak birbirlerine aktarma suretiyle ve birlikte çalışarak bu düşüncelerden büyük bilimsel buluşlar ve icatlar yaratmaktadır. Bu düşünceler sonucu ortaya çıkan neticeler tüm dünya toplumlarını eşit derecede kucaklayacak adaletli bir gelişme yaratmamakta ve adaletli bir düzenin kurulmasını sağlamamaktadır. Çünkü yüksek egoya sahip insan düşüncelerini çoğu zaman kötüye kullanmakta, buluşların çoğu güç kullanımına alet edildiği için toplumların aleyhinde işlev yapmaktadır. Diğer düşüncelerin neticelerinin çoğu da dünya toplumlarının belli bir kesiminin refahına çalışmaktadır. Bir kısım düşünce sahipleri de menfaatleri için çevreye her türlü zararı vermekte tereddüt etmemekte, başta küresel ısınmanın artışına olan katkıları nedeni ile dünya yaşamının sonunu hazırlamaktan hiç çekinmemektedirler. Gelişmiş toplumlar, gelişmelerini sürekli tutmak için dünyanın fazla gelişmemiş toplumları üzerinde her türlü çirkinliği utanmazca uygulamaktadırlar. Dünyayı yöneten, neredeyse tüm yöneticiler, kişisel düşünceleri ve sahip oldukları rekabet hırslarını kötüye kullanarak, kendi görüşleri dışında olan her şeyi reddederek, dünyada kavgaları, dünyayı yok oluşa doğru götürdüğü bilimsel kaynaklarca da desteklenen küresel ısınmayı, çevre kirliliğini ve nüfus artışını önleyecek hiçbir tedbiri almıyor ve desteklemiyorlar. Şu bilinen bir gerçek ki; dünyada bu çarpık kalkınma ve sanayileşme modelinin yerine en kısa zamanda yeni ve temiz teknolojiler ikame edilmezse dünya yaşamı önümüzdeki yüzyılda ya yok olacak, ya yaşanmaz hale gelecektir. Dünyayı yönetenler bu görüşleri desteklemiyorsa, ben onlara nasıl düşünen varlıklar diyeyim. Demek ki bugün düşünen insan dediğimiz varlık da sağlıklı düşünemiyor. İnsanın düşünme yeteneği de erozyona uğramış görünüyor.
Gelin de şimdi önünü göremez hale gelmiş, egolarının ve hırslarının esiri olmuş insanı, düşünme yetenekleri çok üstün diye bütün canlıların önüne koyun. Böyle bir düşünce abesle iştigaldir. Ne ekersen onu biçersin diye bir tabir var. Ne düşünürsen, neyi düşünebiliyorsan onu yaşarsın ve çevrene onu yaşatırsın. Bu asrın insanları büyük oranda iyi düşünme yeteneğini yitirmiştir. İnsanlıkta bunun sonucuna katlanacaktır.
Uzun zamandan beri, bazı seçilmiş varlıklardan termitleri, karıncaları, arıları, sivrisinekleri, yarasa ve örümcekleri incelediğimde gördüm ki, yüzbinlerce yıldır bu canlılar değişmeden varlıklarını ve üstün yeteneklerini sürdüre gelmişler, halen sürdürüyorlar. Onların nasıl düşündüğünü pek bilmiyoruz. Fakat yaşamlarını incelediğimizde, yaptıklarını gördüğümüzde bunların hepsinin de büyük bir düşünce sahibi olarak meydana geldiği anlaşılıyor. Sadece insiyaki hareketler demek yetmez.
Bu nedenlerle, bu canlılara büyük saygı duyuyorum. Onların çok özel yaratılmışlar olduğunu kavrayabiliyorum. Devrimcilerin ne dediği umurumda değil. Bazen keşke şu dünya yöneticilerinin yerine, bizi yönetenler kör ve sağır termitler veya karıncalar olsaydı belki insanlık toplumun geleceğine değer veren ve adaletli bir şekilde yöneten yöneticilerden olurdu diye düşünmüyor değilim.
Bazı Belli Başlı Örümceklerin Özellikleri
Örümceklerin tümü ağ kullanarak avlanmazlar. Karada, su yüzeyinde ve su altında da çeşitli yöntemler kullanarak avlanırlar. Bazıları karada ve su altında muhteşem yuvalar yaparlar. Aile ve topluluk kavramı yoktur. Hep yalnız yaşarlar.
Belli Başlı Bazı Örümcek Türleri
Tarantula ;
Korkulanların aksine tarantulalar saldırgan cinsten olmayan uysal örümceklerdir. Çok yavaş hareket eden, tehlikeli olmayan bir türdür. Genellikle toprak içindeki yuvalarında ve sabit eşyaların altında yaşarlar. Gövdeleri 6 – 6,5 cm, ayakları ile birlikte 10 cm’yi bulurlar. Kahverengi ve çok tüylüdürler. Daha ziyade pasif avcılardır. Yuvalarının yakınından geçen böcekleri ve örümcekleri avlayarak geçinirler. Bunlar ağ kurmazlar. Yalnız geceleri yuvalarından çıkarlar. Yaz sonu ve sonbaharda erkek tarantulalar çiftleşecek eş bulmak için yuvalarından uzaklaşarak uzaklara gidebilirler. Bu esnada rastlantı sonucu garaj ve bodrumlara girebilirler.
Kapı Tuzaklı Örümcekler
Bu türler çöl örümcekleridir. Çölün dayanılmaz o sıcak ortamında çöl zemininde açtıkları ısıya karşı gayet güzel izole ettikleri yuvalarında sıcaktan etkilenmeden yaşarlar. Aynı zamanda bu yuvalarını tuzak olarak kullanırlar.
Yuvalarını yaparken önce kumu kazarak bir delik açarlar. Salgıladıkları özel bir sıvı ile yuvanın duvar ve tabanını sıvayarak yuvalarını çökmelere karşı güçlendirirler. Daha sonra yuvanın içinde salgıladıkları ipeklerle ısıya karşı çok uygun bir izolasyon yaparlar. Salgıladıkları ipekle yuvanın üzerine bir giriş çıkış kapağı yaparlar. Bu kapağın bir kenarına ipekten yapılmış menteşe ile yuvanın üstüne bağlarlar. Böylece menteşe ile açılıp kapanan bir kapı benzeri bir koruma kapağı yaparlar. Bu kapağın üzerini çalı çırpı ve toprakla kapatarak kamufle ederler. Daha sonra yuvanın ,içinden itibaren yuvaların çevresine gergin ipek ipliklerini yapraklar altında gizleyerek sererler. Yuvanın yakınından geçen bir böcek yapraklara bastığında örümcek böceğin yarattığı titreşimleri bu iplikler kanalı ile algılar. Böceğin yuvaya yaklaşmasıyla kapağı aralayıp yuvanın önündeki böceği avlarlar.
Bu örümcekler bütün ömürlerini bu karanlık yuvalarında hemen hemen hiç dışarı çıkmadan geçirirler. Sadece avlanma esnasında kapağı aralarlar. Dişiler yuvalarını hiçbir zaman terk etmezler. Erkekler çiftleşme zamanlarında sadece eş aramak için dışarı çıkarlar. Örümcekler çoğunlukla 2 sene yaşamlarına mukabil, kapı tuzaklı örümcekler karanlık yuvalarında 10 sene yaşarlar. Kapı tuzaklı örümcekler sadece geceleri avlanırlar. Gece olduğunda örümcek yuvanın kapağını yarı aralayarak ön bacaklarını dışarı uzatarak saatlerce avını bekler. Karıncalar ve böcekler yuvaya yaklaşır yaklaşmaz yıldırım hızıyla onların üzerine atlayarak onları yuvasının içine çeker ve yuvanın kapağı kendi ağırlığı ile otomatik olarak kapanır.
Ağ Atan Örümcekler
Bu örümceklerin benzersiz bir avlanma yöntemleri vardır. Bunlar sabit bir ağ kurup, bu ağlara böceklerin takılmasını beklemek yerine, kendilerine seyyar ufak bir ağ örüp, ayaklarının ucunda bu ağları tutarak yakınından böceklerin geçmesini bekler. Kendisine yaklaşan böceğin üzerine bu ağı atarak, ağla balık avlar gibi böceği avlar. Böceğin üzerine düşen avını çevik bir hareketle bu ağ ile iyice sarar sarmalar. Diğer ağlarda olduğu gibi böcek çırpındıkça bu seyyar ağ onu daha da sıkı sarar. Daha sonra örümcek, avının üzerini yeni ipliklerle kapatarak onu resmen paketler.
Örümcek avlanma öncesi bir dala bağladığı ipliğe tutunarak kendini aşağı bırakır ve pusuda avını beklemeye başlar. Bu esnada ağın görünümü bir kafes şeklindedir. Fazla dikkat çekmez. Av örümceğin altından geçerken ağı ayakları ile dışarı doğru açarak büyütür ve derhal ağını üzerine atarak avının işini bitirir. İnsanlar düşünme yetenekleri ile icatlar yapabildiğine göre, bu örümceğin bulduğu bu icatta bir düşüncenin sonucudur. Demek ki düşünce sadece insanlara has bir şey değildir. Bu minik canlılarda düşünebilmektedirler.
Kamuflaj Yapan Örümcekler
Misumenoides Formosige adlı bu örümcek çiçekler içine girerek çiçeğin rengini alarak kendilerini kamufle ederler. O kadar çiçeğe uygun renge bürünürler ki bunları çiçekten ayırt etmek neredeyse imkansızdır. Ayaklarını da çiçeğin ortasına mükemmel bir şekilde gizlerler ve avlarını beklemeye başlarlar.
Örümceğin pusuda beklediği çiçeğe konan gariban arı tam nektar emme hareketine geçtiğinde örümcek uzun bacakları ile yavaşça arıyı sararak ani bir hareketle kafasından sokarak zehrini doğrudan arının beynine enjekte ederek, arıyı öldürür ve daha sonra yemeye başlar.
İşin mucizevi tarafı renk körü olan ve gözleri görmeyen örümceğin içine girdiği çiçeğin rengini nasıl bilip kendi vücudunu o çiçeğin renginde değiştirdiğidir. Bu durumun mantıkla veya bilimsel yoldan açıklanması mümkün değildir.
Kement Atarak Avlanan Örümcekler “Bolas”
Bolas adı verilen örümcek avını, sanki oltayla balık avlarcasına kement atarak avlar. Avlanırken örümcek önce sağlam bir iplikle kendini ağcın bir dalına asar. Asılı vaziyetteyken önce üzerinde boncuk gibi boğumlar bulunan bir kement ipliği hazırlar. Bu ipliğin ucuna ise, öncekilerden daha iri yapışkan bir baloncuk yapar. Bu baloncuğun üzerine dişi güvelerin çiftleşmek maksadıyla erkeklerini çiftleşmeye çağırmak için salgıladıkları kokuyu taklit eden ve tıpkı o kokuya benzeyen bir koku yayan madde sürer. Bu işlemden sonra kementin ipliğini öndeki iki çift ayağına alarak, yem görevini gören güçlü bir yapışkan olan baloncuğu boşluğa sallayarak kendisinden belli bir mesafede tutar. Böylece avının bu özel kokulu yeme gelmesini bekler. Bu sahte kokuya aldanan erkek güve kokunun geldiği yana doğru uçmaya başlar. Kör denecek kadar görme duyusu zayıf olan örümcek, güvenin tuzağa doğru yaklaştığını güvenin yarattığı titreşimlerden algılar. Av yeme yaklaştığında kementin ipini tuttuğu iki ayağını el gibi kullanarak kement ipini çok hızlı bir şekilde boşlukta döndürerek sallamaya başlar. Bu döndürme esnasında, balığın oltadaki yemi yutması gibi, güve de bu balona yapışır. Balona yapışan güveyi örümcek, balıkçının oltaya yakalanan balığı yukarı çekmesi gibi, hızla kendine çeker ve onu ısırarak felç eder. Ardından salgıladığı özel bir iplikle avı olan güveyi sarar sarmalar. Avını ilerde yemek üzere bir paket haline getirir. Bu paket ipliğinin en mühim özelliği paketlediği besinleri bozulmadan uzun zaman taze tutmasıdır.
Bütün bu marifetleri, en büyük taklitçiliği, en hassas algılamayı, en ince hesaplamaları yapan bize göre nihayet kör ve sağır bir örümcektir. Gelin de bunu neyle açıklarsanız açıklayın.
Kendi Türlerini Aldatarak Yiyen Örümcekler (PORTIA)
Portia Örümceği diğer örümceklerden farklı olarak hem kendi ağını kurar, hem de kendi ağından uzağa giderek diğer ağlarda saklanan örümcekleri avlar. Bu örümceğin başlıca özelliği böcekler yerine kendi türlerini avlayıp yemesidir. Bu avlamayı yaparken, genelde rüzgar eserken veya bir böcek diğer örümceğin ağına takılıp da kurtulmaya çalışırken, yani ağ titreşim halindeyken kendini fark ettirmeden diğer örümceğin ağına gizlice yerleşir. Görünüşte ağa takılmış bir bitki parçasını andırır. Diğer örümceklerin çırpınan avına atılırken hızlı hareket etmesinin aksine, bu örümcek çok sakin ve yavaş hareket eder. Ağ yerleştikten sonra, tuzağa düşen bir böcek gibi bacaklarını yavaşça sallayıp, ağa takılmış böcek taklidi yapar. Bu titreşime aldanan ağın sahibi olan örümcek yuvasından hızla çıkarak böcek sandığı Portia ‘ya doğru gelir. Portia’da onu kıskıvrak yakalayarak yer. Ayrıca Portia Örümceği, diğer örümceklerin erkeklerinin titreşiminin taklidini yaparak dişi örümcekleri üzerlerine çekerek onları da yer.
Su Üzerinde Avlanan Örümcekler (DOLMEDES)
Dolmedes Örümceği bataklıklarda, yada su hendeklerinin sığ bölgelerinde yaşarlar. Bu örümceklerin de görüşleri zayıftır. Bulundukları bölgede sürekli ipek iplikleri üreterek çevreye yayarlar. Bu ipliklerin görevi hem diğer örümceklere karşı kendi avlanma sahalarının belirlenmesi, hem de herhangi bir tehlikede örümceğin kaçış yolunu oluşturmasıdır. Örümcek avlanırken dört bacağını suyun içine sokar, diğer dört bacağını karada kuru toprak üzerinde tutar. Suya batmamak için kendisini çok güzel dengeler. Örümcek suya sokacağı bacaklarını dişlerinin arasından geçirerek su geçirmez bir sıvıyla kaplar. Böylece bacak kıllarının suda hassasiyetinin bozulmamasını sağlar. Bütün vücudunu ileri doğru iterek suyun yüzüne kendini bırakır. Su yüzeyinde bir dalgalanma yaratmadan dişlerini ve dokungaçlarını suya batırır. Sudaki titreşimleri takip ederek bir avın kendisine yaklaşmasını bekler. Balık, dişlerinin yakınına gelene kadar suda hiç hareket etmez. Daha sonra birden vücudu ile suya dalar ve balığı bacakları ile yakalayarak zehirli dişlerine doğru çeker ve zehrini balığın vücuduna aktarır. Bu hareketten sonra, kendisinden çok ağır olan balığın kendisini suyun içine sürüklememesi için hemen arka üstü döner. Zehir kısa sürede balığı öldürür. Arkasından vücut dokularını eriterek balığın vücudunu bir çorba haline getirir. Ölen avını örümcek, karaya çekerek sıvılaşmış vücudunu emerek karnını doyurur.
Karadul Örümceği
Karadul Örümceği siyah ve parlak renkte ve bazıları da kahve rengine yakın bir renktedir. Boyları 2 cm. civarında , karın çapı 1 cm.’dir. Karınlarının altında kum saati şeklinde kırmızı bir leke vardır. Yere yakın seviyelerde ağlarını kurarlar. Ağlarını genellikle korunaklı yerlerde, yığınların altında, kutular arası gibi yerlerde kurarlar. Evlerin içinde ayakkabı, terlik gibi nesnelerin içine girebilirler. Bu nedenle ayakkabı ve terlikler giyilmeden ters çevrilip, silkelenmesinde yarar var.
Karadul Örümcekleri zehirlidir. Zehirleri yetişkinler için öldürücü olmamakla beraber çok acı verirler. Kaslarda tahribat yapabilirler. Çocuklar ve yaşlılar için ölümcül olabilirler. Bu nedenle ev içlerinde eşyaları, ayakkabı ve terlik gibi şeyleri kaldırırken ve giyerken çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü genelde ısırma vakaları bu tür ev eşyalarını kaldırırken vuku bulur. Önce kişi ısırıldığını anlamaz, ancak bir müddet sonra ısırılan yerde his kaybı olur. Isırmanın şiddeti, ısırılan kişinin yaşı, kilosu ve genel sağlık durumuna göre farklı hissedilebilir. Evlerin izbe yerlerinde ve eşyaların altında bulunma ihtimali nedeni ile çok dikkatli davranılması gereken tehlikeli bir böcektir.
Karadul örümcekleri dişilerinin çiftleştikten sonra çoğunlukla erkeklerini kıskıvrak yakalayıp yemeleri ile nam kazanmışlardır. Bu nedenle de bu örümceklere karadul adı verilmiştir. Dişilerinin zehri erkeklerine göre çok daha fazladır.
Sonuç;
Buraya kadar binlerce tür örümcekten sadece bazılarının özelliklerini belirtmeye çalıştık. Yoksa bunların her türünün farklı farklı özellikleri vardır. Hepsi de birer yaratılış harikasıdır. Kurdukları tuzaklar , ürettikleri ipekler, ipekleri ipliğe çevirme teknik ve becerileri, kurdukları ağlar ve avlanırken kullandıkları yöntemler dikkate alındığında, insanların böcek diye hiç önemsemediği bu harika canlıların insanlardan bir çok yönleriyle çok üstünlükleri vardır.
Örümcekler doğuştan çok iyi matematikçilerdir. Üstün yeteneklere sahip kimyagerleridir, çok iyi mimarlardır, çok bilgili inşaat mühendisleridir, mükemmel tekstil mühendisleridir, müthiş taktik ustalarıdır ve çok iyi stratejistlerdir. Üstün bir erken uyarı sistemine ve algılama yeteneğine sahiptirler. Örümcek bütün bu yetenek ve becerilerini daha bebeklik anından itibaren uygulamaktadır. Ortalama 2 yıllık ömrüne bu kadar bilgi ve beceriyi nasıl sığdırmıştır. Bunlar üzerinde ciddi ciddi düşünmemiz gerekir. Bu meziyetler omurgalı hayvanlarda yoktur. İnsan doğuştan hiçbir bilgiye sahip olmadığı gibi yürüme ve konuşma yeteneğini de doğuştan belli bir süre sonra ebeveynlerinin öğreti ve eğitimleri ile kazanırlar. Bilgiye ise çok sonra ulaşırlar, hatta bazıları ömür boyu yeterli bilgi sahibi olamazlar. Bilgi sahipleri de bu bilgilere uzun yıllarda meşakkatli bir eğitim, öğreti ve yüksek gayretleri ile sahip olabilirler. Ancak aile yapısı olmayan erkeği ve dişisi yalnız yaşayan, hiçbir sosyal düzeni bulunmayan örümceklerde bir öğrenme ve öğretme alışkanlığı olmamasına rağmen onlar doğuştan bilgili doğarlar. İnsanların fert olarak, bir örümceğin sahip olduğu bu kadar bilgiye sahip olması mümkün değildir. Çünkü bir ferdin aynı zamanda üstün bilgili kimyager, matematikçi, mimar, mühendis, tekstil uzmanı, stratejist, taktik uzmanı, algılayıcı olması pratikte mümkün değildir.
Şimdi bütün bu hususlar göz önüne alındığında insan bütün yaratıklardan üstündür diyebilir miyiz? Fiziki olarak bu minik yaratıklardan çok üstünüz, o doğru. Ama diğer yetenekler tartışılır. Düşünce , konuşma ve yazma yeteneğimizle büyük ve küçük tüm canlılar üstünde üstünlük kurmuş ve hakimiyet sağlamışız. Ancak insanların yönettiği şu dünyadaki adaletsizliklere, dengesizliklere, hatalı yönetimlere ve insanların frenlenemeyen, doymak bilmez egolarına ve insanlığın çoğunun yaşadığı drama, dünyaya verdiğimiz zararlara karşı ne kadar duyarsız oluşumuza baktığımızda artık insanlardaki düşünce kavramının iyi çalışmadığı görülmektedir. Artık insanlar sağlıklı düşünemedikleri için, kişisel egoları ile pek çok maddeye bağlı gelişmeler yapmalarına rağmen, yönetimlerde büyük hatalar yapmakta, çevreye ve insanlığın geleceğine karşı duyarsızlaşmaktadırlar. Gittikçe üstün düşüne bilen insan yerine, sağlıksız düşünen insan öne çıkmaya başlamıştır.
Kaynakça
- Biyoloji Dünyası
- Örümcekteki Mucize (Harun Yahya)
- Belgeseller
- Çeşitli Internet Kaynakları
0 Yorum
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.