Lazer - Hologram - Holografik Evren - Holografik Beyin
LAZER NEDİR :
Tek renkli, oldukça düz, yoğun ve aynı fazlı, paralel dalgalar halinde, genliği yüksek , güçlü bir ışık demeti üreten alettir. 1960 yılında ABD'de THEODARE H. MAIMAN tarafından keşfedilmiştir.
Normal ışık dalga boyları, muhtelif rengarenk , yani farklı faz ve frekansa sahip dalgalardan meydana gelir. Lazer ışığı ise aynı dalga boyuna sahip, aynı doğrultuda hareket eden fotonlardan meydana gelmiş tek renkli bir ışık demetidir. Lazerler çok yüksek frekanslıdır.
Lazer ışınları tek dalga boyunda olduklarından, üretildikleri lazer cinsine göre (lazer tüpüne konan maddeye bağlı olarak) çeşitli renklerde fakat tek renk şeklinde ışınlar elde etmek mümkündür.
Normal ışıklar çok renkli , dolayısıyla farklı frekanslarda olduğu için ışık kaynağından çıktıklarından itibaren belli bir açıda yayılarak giderler ve kısa mesafelere ulaşırlar. Lazer ışıkları ise tek renkli ve tek frekanslı oldukları için ışık kaynağından çıktıkları andan itibaren hiç dağılmadan aynı huzme şeklinde çok uzak mesafelere ulaşırlar.
LAZER IŞINININ ELDE EDİLİŞ ŞEKLİ
Bir tüpün bir ucuna tam sırlı ve yansıtıcı bir ayna, diğer ucuna da yarı sırlı ve kısmen yansıtıcı bir ayna konur. Bu tüpün içine elde etmek istediğimiz lazer ışığının rengine ve türüne bağlı olarak gaz, sıvı veya katı bir madde doldurulur.dışarıdan tüpün içine ışık verme, elektrik akımı geçirmek suretiyle veya kimyasal bir yolla elde edilen enerji, tüpün içindeki maddenin atomlarına çarptırılır. Bu esnada bu atomların bazıları bu enerjiyi emerler. Emilen bu fazla enerji, atomları kararsız hale getirir. Kendisine bir foton çarpan, uyarılmış ve kararsız atomlar emdikleri bu fazla enerjiyi foton neşrederek geri verirler. Bu fotonlarda başka atomlara çarparak diğer atomlarında fotonlar çıkarmasını sağlarlar.
Atomlardan neşredilen fotonlar uçlardaki aynalardan yansıyarak geri dönerler ve atomlara çarparlar. Bu olay foton miktarları artarak devam eder. Atomların hemen hemen hepsi foton yaymaya başlayınca kuvvetlenen ve artan ışık, yarı sırlı olan ayna tarafındaki yarıktan dışarı çıkar. Çıkan bu ışık LAZER ışınıdır.
Lazer ışığı, dalgaları uygun adım giden aynı üniforma ve aynı tip disiplinli askerlere; normal ışık dalgaları ise rasgele, hareketleri ve davranışları bozuk bir orduya benzetilir.
Normal ışıkta dalgalar, birbirini zayıflatıcı karakterde olmasına rağmen, lazerde birbirini kuvvetlendirici olurlar. Lazer ışıkları yüksek frekanslı ve foton yayarak oluştukları için güneş ışını özelliklerine sahiptirler. Ancak lazer ışınları tek frekanslı olduğu için güneş ışınlarına nazaran kayıpları azdır.
Ayrıca lazer ışınları aynı fazda yayılan ışık dalgaları olduğu için şiddetli büyük olur. Bu yüzden lazer ışınlarının şiddeti, güneş ışınlarının şiddetinin bir milyon katıdır.
Lazerler katı lazerler, yarı iletken lazerler, gaz lazerleri, sıvı lazerler, kimyasal lazerler olmak üzere çeşitli sınıflara ayrılırlar. Kullanılan malzemeye ve sınıflamaya bağlı olarak farklı renklerde lazer ışınları elde edilir. Kırmızı, yeşil vs.; ancak hiçbir zaman karışık renkli olamazlar.
1960'dan sonra, lazer ışınlarının keşfiyle bir devrim niteliğinde teknolojik gelişmeler olmuş ve hayatımıza büyük kolaylıklar getirilmiştir.
Bugün lazerin yaygın olarak kullanıldığı belli başlı alanlar; tıpta hassas cerrahi işlemlerde, dişçilikte, çeşitli tedavilerde, tıbbi cihazlarda, marketlerdeki fiyat okuyucularında, printerlarda, bilgisayar hızlandırıcılarda, topografik ölçü aletleri ile çeşitli ölçü aletlerinde, uzaydaki ölçümlerde, inşaat ve sanayi sektöründe, hassas kesme, delme ve formatlama işlerinde ve daha saymakla bitmeyecek pek çok alanda yüksek teknolojide kullanılmaktadır.
Buraya kadar özetlemeye çalıştığım lazerin bu anlatılanlardan daha mühim işlevi HOLOGRAM'ın bulunmasını sağlamış olmasıdır. Asıl konumuz Holografik Evren ve Holografik Beyin olduğu için Hologramı ve Holografik Sistemi anlamamızı sağlayan ve 21. asır fizik biliminin ufkunu değiştirmede yardımcı olan lazere değinmeden geçemedim.
HOLOGRAM
Hologramın ne olduğunu anlatmadan önce hologramın ortaya çıkmasına neden olan GİRİŞİM denen olguya bir açıklık getirelim.
Bilindiği gibi durgun bir suya bir taş attığımızda su yüzeyinde genişleyerek büyüyen dairesel dalgalar oluşur.
Eğer suya ikinci bir taş atarsak benzer şekilde ikinci bir dairesel dalga oluşur. Genişleyen bu dalgalar kesişme noktalarında birbirlerinin içinden geçerler. Böyle bir çarpışma sonucu dalga sırtları ve çukurlarından oluşan karmaşık bir desen ortaya çıkar. İşte iki yada daha çok dalga birbiri içine geçtiğinde oluşan bu çapraz çizgili desene girişim denir.
Dalga benzeri her olay ışık ve radyo dalgaları da bir girişim deseni yaratabilir. Lazer ışını son derece saf, birbiriyle uyumlu bir ışık türü olduğu için girişim desenleri yaratma konusunda çok başarılıdır. Sonuçta bugün bilinen hologramlar ancak lazerin buluşundan sonra oluşturulabilmiştir.
Hologram Nasıl Oluşur?
Şekil 1' de görüldüğü üzere bir hologram tek bir lazer ışığının iki ayrı ışına ayrılmasıyla oluşur. Lazerden çıkan ışık, ışın ayırıcı vasıtasıyla iki parçaya ayrılır.
Ayrılan ilk ışın belli bir açıyla resmi çekilecek nesneye çarptırılarak sektirilir. Işın ayırıcıdan geçen ikinci ışın aynalar vasıtasıyla, ilk ışığın yansıyan ışığıyla çarpıştırılır. Çarpışma sonucunda ortaya çıkan girişim deseni bir film parçasına kaydedilir. (Şekil 1 Holografik Plaka)
Çıplak gözle bakıldığında film üzerindeki şeklin, fotoğrafı çekilen nesneyle (şeklimizde sürahi) yakından uzaktan hiçbir benzerliği yoktur. Daha ziyade, bir durgun suya atılmış olan bir avuç çakıl taşının oluşturduğu eş merkezli halkalara benzemektedir (Şekil 2). Yani bir girişim desenidir.
Bu filmin üzerine başka bir lazer ışını (bazen çok parlak başka bir ışık) tutar, filmi aydınlatırsak resmi çekilmiş olan orijinal nesnenin (Şekil 1'deki sürahi) üç boyutlu görüntüsü (hayali) yeniden ortaya çıkar. Ortaya çıkan bu hayali şeklin üç boyutluluğu ve aslına benzerliği insanı ürkütecek derecede inandırıcıdır. (Şekil 3)
Bu şekilde elde edilen bir holografik projeksiyonun çevresinde dolaşabilir ve sanki gerçek bir nesneymiş gibi onu değişik açılardan inceleyebilirsiniz. Fakat ona dokunmak isterseniz eliniz görüntünün içinden geçip gider. O zaman karşınızdaki nesnenin gerçek bir şey olmadığını, bir hayal olduğunu anlarsınız.
Elde edilen bu holografik projeksiyon aynadaki görüntünün benzeridir. Ancak aynanın önündeki kişi veya nesne aynanın önünden çekildiğinde aynadaki görüntüde kaybolur. Burada görüntüsü verilen orijinal nesne kaldırılıp gizli bir yere konsa bile holografik plakadan (filmden) yansıyan hayal projeksiyon kaybolmaz. Bunun ne anlama geldiğini ileride holografik evren bahsinde daha açık göreceğiz.
Hologramın tek şaşırtıcı özelliği sadece 3 boyutlu oluşu değildir. Şekil 1'de görüldüğü üzere üzerine bir sürahi resmi kaydedilmiş bu holografik filmi ikiye böler ve sonra bu parçaları lazerle aydınlatacak olursak her iki yarının da sürahi resminin bütününü göstermekte olduğunu görürüz. Bu yarım filmleri tekrar tekrar bölerek her bölünen parçayı lazerle aydınlatacak olursak her parçanın üzerinde yine sürahinin bütününün resmini görürüz. Parçalar çok ufaldıkça sadece resimler biraz fululaşır. Normal resimlerde olanın tersine holografik bir film parçalarının en ufak parçası dahil tüm parçaları orijinal bütünün üzerine kaydedilmiş olan tüm bilgileri kapsamaktadır. Yani orijinal bütünün tüm özelliklerini taşımaktadır.
Tasavvufçuların bir kısmının Vahdeti Vücut diye anlatmaya çalıştıkları gibi sonsuz sayıda birler esasında tek bir biri temsil etmektedir. Başka bir ifadeyle daha yüksek boyuttaki bilgiler daha düşük boyuttaki bir oluşumun içerisine kodlanmış olarak kaydedilmektedir.
Bir hologramın en başta gelen özelliği, bir nesneyi orada olmadığı halde oradaymış gibi gösteren bir illüzyon yaratmasıdır. Bir holograma baktığınızda onun orijinalinin mekanda bir yer kapladığına inanabilirsiniz. Ancak elinizi içinden geçirecek olursanız gerçekte orada olmadığını anlarsınız.
Diğer bir özelliği farklı kayıt açıları kullanarak bir hologram plakası üzerine sonsuz sayıda görüntüyü üst üstte ve görüntüyü engelleyip bozmadan kaydedebilirsiniz.
Keza hologram plakası üzerindeki bu sonsuz sayıdaki görüntüleri, kaydın yapıldığı aynı açılardan lazer ışını göndererek görüntüleyebilirsiniz. Mesela bir odanın içinde bulunan her nesneyi farklı açılarda hologram plakasına kaydettiniz. Odadaki koltuğun görüntüsünü görebilmek için koltuğun kaydının yapıldığı aynı açıdan bir lazer ışını vererek koltuğun suretini (projeksiyonunu) görebilirsiniz. İkinci seferinde farklı açıdan lazer ışını verdiğinizde farklı bir nesne mesela bir sandalye görürsünüz. Odada hiçbir şey kaybolmamış, her şey yerli yerinde duruyor ve her şey hologram plakasına kayıtlıdır. Ancak siz hangisinin kodu veriliyorsa onu görüyorsunuz. Kodu verilmeyen nesneleri göremiyorsunuz. Göremediğiniz şeye yok diyorsunuz. Aslında o şey var ve kayıtlı. Fakat siz o nesneyi görebilmenizi sağlayan kodu bilmiyorsunuz.
Ayrıca siz hologram plakasındaki görüntüleri, nesnelerin bulunduğu odadan başka bir mahalde seyrediyorsunuz. Odanın içinde ne olduğuna dair bir ön bilginiz yok.
Lazerin keşfinden sonra gelişen hologram tekniği ve kavramı, Kuantum fiziği, evrenin ve beynin yapısı ve işleyişiyle uğraşan bilim adamlarında farklı bir anlayış ve farklı bir yaklaşım getirdi.
19. asır ile 20. asrın ortalarına kadar bilim adamlarının tümüne yakını bilimsel çalışmalarında mistizmin etkilerinden daima uzak kaldı. Hatta mistisizmi tümüyle ret etti. Kuantum fiziğinin gelişmesiyle, hele kuantum belirsizliğinin tartışmaya başlanılması ile 1940'lardan sonra "İnançsız bilim, bilimsiz inanç olmaz" tartışmaları başladı. Einstein dahil bazı bilim adamları bu fikre inanmalarına rağmen, maalesef protesto edilme ve bilim çevrelerinden dışlanma korkusuyla bu tespitlerini açıkça savunma cesaretini gösteremediler. Ancak 20. asrın sonlarına doğru, hele 21. asra girildiğinde özellikle kuantum fiziği, evren ve beyin üzerinde yoğunlaşan bilim adamları, mistisizmi de tümüyle ret etmeden, fakat yine de bunu açıkça deklare etmeyerek farklı bir çalışma ve farklı bir yorumlama içerisine girdiler.
Bunların en ünlülerinden 1917 de doğan ve 1992 de ölen Kuantum Fizikçisi Prof. David Bohm ile 1919 doğumlu olup da halen hayatta olan Nörofizyoloji Uzmanı Prof. Karl H. Pribram birbirlerinden bağımsız olarak yaptıkları çalışma ve deney sonuçlarına göre, Evrenin Hologram olduğuna karar verdiler.
Prof. Karl Pribram arkadaşlarıyla yaptıkları yoğun deneylerin sonucunda da beynin hologram evrenin içerdiği bir hologram olduğu kanaatine vardı.
Gelecek yazımda , bu iki bilim adamının çalışmalarından yola çıkarak , atomun yapı taşları olan parçacıkların ve maddenin yapı taşları olan atomların iç dünyası ile davranışlarının basit ifadelerle anlatımı ile hologram evren ve hologram beyini açıklamaya çalışacağım.
Kur'an-ı Kerim
Müddessir Suresi (74/4)
Ayet . 28 Ortada bir şey bırakmaz , hiçbir şeyi görmezlik etmez O.
Ayet . 29 İnsan için tablolar / Levhalar / Ekranlar sunandır O.
Ayet . 30 Üzerinde ondokuz vardır O'nun
Yorumu okuyuculara ve ilimden nasibi alanlara aittir.
0 Yorum
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.