İster İnan İster İnanma- II
LEEDSKALNIN'IN HİKAYESİ
Leedskalnin 1.50 m boyunda kısacık ve ipince bir kişiydi. Gönül ilişkilerinde umduğunu bulamadığı için hayal sukutuna uğramış ve bunun sonucunda da kendini toplumdan soyutlayarak Miami yakınında Mercan Kalesi denen bir yerde tek başına yaşamaya başlamıştı.
Konuştuğu bazı kişilere Mısır'daki piramitlerin nasıl yapıldığının sırrını bildiğini söylüyor fakat inandırıcı olamıyordu.
Tek başına yaşadığı bölge devasa ağırlıkta mercan bloklarından oluşmuş bir yerdi.
Burada yaşamı boyunca kendisine hiçbir yardımcı almadan dev mercan bloklarını tek başına yerinden çıkararak 28 yıllık bir çalışma sonucunda her biri 6,5 ton ağırlığındaki 1100 bloktan oluşan dev bir kale inşa ederek kendisini bu kalede yalnız yaşamaya mahkum etmişti.
Gerek bu kaleyi inşası esnasında, gerekse 1952 yılındaki ölüm tarihine kadar bu devasa blokları denizden nasıl çıkardığını ve bu kadar ağır bloklarla kaleyi tek başına nasıl inşa ettiğinin sırrını Amerikan Hükümeti dahil hiç kimseye açıklamadı.
Ölmeden evvel kullandığı bütün sistemleri ve aletleri imha ettiği ve çalışmalarını da hiç kimseye göstermeden yaptığı için de sırrını kendisiyle beraber mezara götürmüştü.
1982 yılında Mercan Kalesini ziyaret eden, büyük piramitteki Kral Odasını araştıran Mühendis Christopher Dunn, yaptığı inceleme sonucunda "Mısır'daki piramitlerin nasıl yapıldığının sırrını biliyorum" diyen Leedskalnin'in aslında gerçeği söylemiş olduğuna ikna olmuştu.
Sağlığında Leedskalnin sırrını Amerikan Hükümet görevlilerine bile açıklamayı reddetmiş olmakla beraber şöyle bir ipucu vermişti.
"Her madde bireysel mıknatıslar içerir ve bu maddenin içindeki mıknatısların mekan yoluyla hareket ettirilmesi, manyetizm ve elektrik gibi ölçülebilir fenomen meydana getirir" diyordu.
Christopher Dunn meslektaşı Steven Defenbaugh ile bu olayı uzun uzun tartışarak ve Leedskalnin'in atölyesinde imhadan arta kalan bazı kalıntıları da inceledikten sonra Leedskalnin'in bir anti yer çekimi aracı yapmış olabileceği kanısına varmışlardır.
Günümüzdeki manyetik olarak havalanarak giden trenler gibi. Yani Leedskalnin yerkürenin manyetizmini kullanarak manyetik güçle dev blokları bir tüy gibi havaya kaldırıp, havada taşımak suretiyle kaleyi yapmış olmasının yüksek bir ihtimal olduğu konusunda hemfikir oldular.
Yoksa herhangi bir vinç veya başka bir güç kullanılmadan bu kaleyi yapmak mümkün görülmemektedir. Zaten Leedskalnin'in de böyle bir güç ve herhangi bir yardımcı kullanmadığı kesindir.
Leedskalnin sağlığında "Mısır'daki piramitlerin nasıl yapıldığının sırrını biliyorum" demesinden ve Leedskalnin'in yapmış olduğu işlerden yola çıkarak Mısırlıların da M.Ö. 2500 yıl önce manyetik güçleri kullanarak her biri 2.600 kg ağırlığındaki taş blokları aynı metotla kaldırıp, piramitleri yapmış oldukları kanaatine vardılar.
Her ne kadar M.Ö. 2500 yıl önce Mısırlıların demirin işlenmesini bilmediğini, o zaman elektriğin olmadığını, dolaysıyla bu işin mümkün olamayacağını iddia edenler varsa da, yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu bulunan bulgular ve ileri teknoloji ürünü yapıtlardan anlaşıldığı üzere eski Mısırlıların demiri, altını ve çeşitli madenleri işlediği elektrik enerjisine de sahip olduğu gittikçe ağır basan bir iddiadır.
İster inanın ister inanmayın piramitlerin inşaatı ile ilgili senaryolardan birisi de budur.
Kaynak: Colin Wilson. Kayıp Miras Atlantis Kitabından
ÖLÜME YAKIN DENEYİMLER (ÖYD)
ÖYD, bireylerin klinik olarak ölü kabul edildikten sonra yeniden diriltildikleri ve kendilerine gelmelerinin ardından, bu deneyim sırasında fiziksel bedenlerini terk ettiklerini ve ölümden sonra gidilen alem olduğu anlaşılan bir yeri ziyaret etmiş olduklarını anlattıkları olaylardır.
Psikiyatrist ve Felsefe Doktoru Raymond A. Moody tarafından ilk defa başlatılıp, sonra 1975 ‘de kitap haline getirilen ÖYD deneylerinden sonra birçok doktor bu deneyleri yapmayı sürdürmüştür.
Yapılan pek çok deneyde, denekler birbirinden farklı şeyler anlatmış olmakla beraber, söylediklerinin müşterek noktası ve genel tanımı özetle şöyledir;
"Bir kişi ölmektedir, birden kendisini bedeninin üzerinde havada yüzer durumda bulur ve olup biteni oradan izlemektedir. Birkaç saniye sonra büyük bir hızla bir karanlığın ya da bir tünelin içinden geçer. Parıltılı bir ışıkla aydınlanmış bir alana varır. Orada, yakın geçmişte ölmüş dost ve akrabaları onu sıcak bir şekilde karşılarlar. Genellikle tanımlanamaz güzellikte bir müzik duyar ve gözlerinin önünden dünyada gördüğü her şeyden daha güzel görüntüler, dalgalanan çayırlar, çiçeklerle dolu vadiler ve parıldayan nehirler geçer. Bu ışıkla dolu dünyada, hiçbir acı ya da korku duymaz; içini neşe, sevgi ve barış duyguları kaplar. Büyük bir şefkat duygusu yayan bir ışık varlık veya varlıklarla karşılaşır. Tüm yaşam gözlerinin önünden panoramik bir biçimde yeniden canlanır. Bu daha büyük gerçeklik alemi onu kendisinden ,o denli geçirir ki, orada kalmaktan başka hiçbir şey istemez. Bununla birlikte, bir ışık varlık ona henüz zamanın gelmediğini söyler ve dünyasal yaşamına geri dönmesi ve fiziksel bedenine tekrar girmesi için onu ikna eder."
Bu anlatım genel bir tanım olup, bazı deneklerde farklı anlatımlar da olur. Kimi deneylerde yukarıda anlatılan özelliklerden bazıları olmayacağı gibi, kimilerinde de bazı ek içerikler olabilir. ÖYD'leri hakkındaki tutucu görüş, bunların yalnızca birer yanılsama olduğu şeklindeyse de durumun böyle olmadığı hakkında yoğun bir kanıt birikimi vardır.
Bu konuda yapılmış olan binlerce deneyden bazıları hakkında edinilen kısa bilgiler şöyledir;
"Felsefe doktoru ve Operatör Doktor Raymond A. Moody Jr., bir kadının ameliyat sırasında bedenini terk edip havada uçarak bekleme odasına daldığını ve orada bekleyen kızının ,üzerinde birbirine uymayan ekose desenli giysiler bulunduğunu söylemiş olduğunu anlatmaktadır. Sonradan hizmetçinin küçük kızı aceleyle giydirirken bu hatayı yapmış olduğu anlaşılmıştır. Hizmetçinin beyanına göre; annesi, kızın bu elbiseyi giymiş olduğunu önceden hiç görmemiştir."
"Başka bir olayda yine, bir kadın ÖYD'ci, bedenini terk ettikten sonra hastanenin lobisine gitmiş ve orada kayınbiraderinin bir arkadaşına görünüşe göre; bir iş yolculuğunu iptal etmek ve kadının cenaze töreninde tabut taşımak zorunda kalacağını söylediğini duymuştur. Kadın kendine gelip iyileştikten sonra kayınbiraderini, kendisini öte aleme bu kadar çabuk göndermeye kalkıştığı için azarlayarak kayınbiraderini şaşırtmıştır."
"ÖYD araştırmacıları yıllardır ışığı algılamamış doğuştan kör hastalar bile, ölüme yakın durumlarda, bedenlerini terk ettikten sonra görebildiklerini, çevrelerindeki olup biteni, orada bulunan insanların giysilerinin renk ve desenlerini , takılarını doğru olarak tanımlayabilmişlerdir."
"Washington Seattle'da yaşayan çocuk hastalıkları uzmanı Dr. Melvin Morse boğulmuş ve geri dönüşü imkansız sayılan ağır komaya giren 7 yaşındaki bir kız çocuğunun mucizevi bir şekilde hayata dönüşünü sağlamıştır. Komadan çıkıp dirilen küçük kızı sorguladığında, komada yaşadıklarını şöyle anlatmıştır. Bedeninden ayrıldığını ve bir tünelden geçtikten sonra cennete gidip orada "Göksel Baba" ile karşılaştığını ve Göksel Baba'nın ona henüz burada olmaması gerektiğini söyleyerek, orada kalmak mı yoksa gitmek mi istediğini sormuştu. Kız önce kalmak istemiş ama Göksel Baba kendisine, orada kalmasının annesini bir daha görmemesi anlamına geldiğini anlatınca, düşüncesini değiştirip bedenine geri dönmüştü."
ÖYD'cilere bilgi vizyonları aracılığıyla zaman zaman kendi gelecekleriyle ilgili bazı bölümler gösterilmektedir. Bu konuda çarpıcı bir örnek vardır. "Bir keresinde ışık varlıklar, bir çocuk ÖYD'ciye kendi geleceğiyle ilgili bazı özel bilgiler verdikleri sırada, 28 yaşında evleneceği ve iki çocuk sahibi olacağı da bildirilmiş, hatta gelecekteki görüntüsü, gelecekte sahip olacağı çocuklarıyla birlikte ileride yaşayacağı evin bir odasında otururken görüntülenmişti. Çocuk odada gözlerini gezdirirken duvarda çok garip bir şey görmüş ve bunun ne olabileceğini anlayamamıştı. Çocuk hayata dönüp, on yıllar sonra tüm bu kehanetler gerçekleştiğinde bir gün kendisini, çocukken görmüş olduğu o vizyondaki durumda çocuklarıyla birlikte odada otururken buldu. Duvarda görmüş olduğu o garip şey ise, ölüme yakın deneyimini yaşadığı sırada henüz üretilmemiş bulunan türde bir klima cihazıydı."
Bütün bu olaylar ve daha binlercesi, çeşitli holografik paralel evrenleri ve zaman kuşaklarının var olduğundan söz edenlerin savlarını doğrulamaktadır.
BEDEN DIŞI DENEYİMLER (BDD)
Tipik bir BDD (Beden Dışı Deneyim) olayı genellikle kendiliğinden oluşur. Daha çok uyku, meditasyon, anestezi, hastalık ve travmatik acılar sırasında ortaya çıkar. Bunların dışında bazı koşullarda da ortaya çıktığına rastlanmıştır.
Bu durumda kişi birden zihninin bedeninden ayrılmış olduğunu canlı bir şekilde hisseder. Genellikle kendisini bedeninin üzerinde havada yüzer durumda bulur ve diğer mekanlara gidebileceğinin ya da uçabileceğinin farkına varır.
"Washington Seattle'daki bir hastanenin görevlisi Kimbery Clark'ın koroner hastası olan Maria bir kalp krizi geçirir. Bu hastanın kalbi durmuş ve doktorların çabası ile yeniden yaşama döndürülmüştür. Hasta kendine geldikten sonra kendisini ziyarete gelen Clark'a çok garip bazı deneyimler geçirdiğini söyler. Maria'nın kalbi durduğunda birden bire kendisini tavandan aşağı bakar durumda bulduğunu ve bulunduğu yerden doktorların ve hemşirelerin kendi bedeni üzerinde yaptıkları çalışmaları izlediğini anlatır. Gördükleri, yaşadıkları sadece bundan ibaret değildi.
O anda ileride bir noktada bir şey dikkatini çeker ve kendisinin orada olduğunu düşünür düşünmez de hemen orada olur. Maria daha sonra kendisini yukarıda hastanenin üçüncü katındaki çıkıntıda olduğunu düşünmüş ve anında kendisinin çıkıntının önünde havada uçar bulmuş. Bu esnada, çıkıntıda bir tenis ayakkabısıyla burun buruna gelmiş. Bu eski bir ayakkabıydı ve küçük parmağa rastlayan yeri delinmişti. Maria ayakkabı bağının, topuğunun altına sıkışmış olduğunu ve daha başka ayrıntıların da farkına varmış.
Maria bütün bu gördüklerini Clark'a anlatarak kendisinden üçüncü kattaki çıkıntıyı inceleyerek, böyle bir ayakkabı olup olmadığını araştırmasını rica eder. Zira, bu gördüklerinin gerçek olup olmadığından emin değildir.
Clark bu rica üzerine kuşku ve merakla önce binanın dışından üçüncü kattaki çıkıntıya bakarak böyle bir şey olup olmadığını inceler fakat bir şey göremez. Bunun üzerine üçüncü kata çıkar, hasta odalarının camlarına yüzünü dayayıp çıkıntıya bakmaya başlar. Çok dar olan bu çıkıntıda ayakkabıyı görür. Ancak bulunduğu noktadan ayakkabıdaki küçük parmağa rastlayan yerde bir delik olup olmadığını ya da Maria'nın anlatmış olduğu diğer ayrıntıları saptayamaz. Ayakkabı, bulunduğu yerden alınıp incelendiğinde Maria'nın gördüklerinin hepsinin doğru olduğu onaylanır. Burada mühim olan diğer husus daracık küçük çıkıntıda bulunan bu ayakkabıdaki bütün detayların görünebilmesi için yapının dışında havada yüzer bir durumda ayakkabıya karşıdan ve çok yakından bakmış olması gerekiyordu, yoksa herhangi bir açıdan bu detayları görmek mümkün görülmüyordu. Böylece Maria'nın anlatımları kanıtlanmış olur".
Yapılan deneyimlerde , kalp krizi sırasında (BDD) Beden Dışı Yaşantıyı deneyimlemelerin oldukça olağan bir durum olduğu görülmüştür. Emory Universitesi Tıp Profesörlerinden Kardiyolog Dr. Michael B. Sabom yapmış olduğu çeşitli deneylerden sonra bu fenomenlere içtenlikle inananlardan birisi olmuştur. Ancak bu gözlemlerin doğruluğunu, olağan fizik kuralları ile mantıklı bir biçimde açıklama olanağı olmadığını söylemiştir. Ona göre edinilen verilerin ışığı altında , beden dışı deneyim hipotezi bu olayı açıklayabilecek tek görüştür.
Her ne kadar, BDD bazı hastalarda istem dışı olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktaysa da, bazı kişiler bu yeteneğe sahip olabilmekte ve bedenlerinden kendi istekleriyle ayrılabilmektedirler. Şamanlarda, Tibet Rahiplerinde , Hintli Yogilerde ve bazı özel kişilerde bu durum görülmektedir.
BDD'ler laboratuvarda da belgelenmiştir. Bu deneylerden birinde parapsikolog Charles Tart'ın "Bayan Z" rumuzuyla tanımladığı yetenekli bir BDD'ci, Tart'ın bir kağıt parçası üzerine yazmış olduğu ve yalnızca beden dışı durumdayken havada yüzer biçimde görebileceği 5 rakamlı bir sayıyı doğru olarak tanımlayabilmiştir.
Kişinin ölüm ötesi boyutu ziyaret etmesi için mutlaka hayati bir tehlike geçirmesi gerekmez. Öte aleme, beden dışı deneyimlerle de geçilebildiği konusunda pek çok kanıt vardır. Bu işi bazı Şamanlar, Hintli Yogiler, bazı medyumlar ve sufiler ile bazı mistik kişiler yapabilmektedirler.
Bu konuda en meşhur şahsiyetlerden birisi, İsveçli Mistik Swedenborg'dur. 1688'de doğan Swedenborg kendi yaşam bölgesinin Leonardo da Vinci'siydi. İlk çalışmaları bilim üzerineydi. Kendisi İsveç'in önde gelen matematikçilerindendi. Dokuz dil konuşurdu ve bir gravürcü, bir politikacı, bir astronom ve bilim adamıydı. Boş zamanlarında saatler ve mikroskoplar üretirdi. Metalürji, renk kuramı , ticaret, ekonomi, fizik, kimya, madencilik ve anatomi üzerine kitaplar yazmış, uçak ve denizaltının ilk örneklerini oluşturan buluşlar yapmış nadir bir kişi idi.
Bütün bu uğraşlarının arasında ayrıca düzeli olarak meditasyon yapardı. Orta yaşa geldiğinde derin transa girerek bedeninden ayrılıp, kendisinin cennet diye tanımladığı bir yeri (başka boyutu) ziyaret ederek "melekler" ve "ruhlar" ile görüşebilme yeteneğini geliştirmiş olduğu söylenir. İsveç Kraliçesi kendisinden, ölmüş erkek kardeşine ölümünden önce yazmış olduğu bir mektuba niçin yanıt vermeyi ihmal etmiş olduğunu sormasını rica etti. Swedenborg, gerekli görüşmeyi yapacağına söz verdi ve ertesi gün bir mesajla geri döndüğünde, Kraliçe gelen cevabın yanlızca kendisinin ve ölmüş kardeşinin bildiği bir konu olduğunu itiraf etti. Swedenborg bu tip hizmeti kendisinden yardım isteyen kişiler için pek çok kez yapmıştı. Başka bir gün de ölmüş olan kocasının masasındaki gizli çekmeceyi nasıl bulabileceğini öğrenmek isteyen bir dul kadına yardımcı olmuş ve gelen bilgilerle çekmeceyi bulan kadın son derece gereksinim duyduğu bazı belgeleri ele geçirebilmişti. Bu son olayı ile o denli ünlü olmuştu ki, Alman Filozofu Immanuel Kant, Swedenborg hakkında Dreams of Spirit-Seer (ruhları gören kişinin rüyaları) adlı bir kitap yazmıştı.
Swedenborg'un ölüm ötesi alem hakkında tuttuğu notların en ilginç yönü, günümüz ÖYD'cilerinin tanımlarını tümüyle onaylamasıdır.
Swedenborg deneyimleri esnasında karanlık bir tünelden geçmekte olduğundan, kendisini karşılayan ruhlardan, dünyada görülebilecek her yerden daha güzel doğa görüntülerinden, zaman ve mekanın söz konusu olmadığı bir yerden, sevgi duygusu yayan göz kamaştırıcı bir ışıktan, ışıklı varlıklardan ve çevresini kuşatan barış ve dinginlikten söz eder. Bu süreç sırasında bir kimsenin "yaşadığı ve yaptığı her şeye" tanık olduğunu söyler.
Swedenborg'a göre, yaşam kitabının açılması sırasında ortaya çıkan bilgi kişinin ruhsal bedenindeki sinir sistemine kayıtlı bulunmaktadır. Bu nedenle yaşamın yeniden gözden geçirilmesi sürecini başlatmak için bir melek, kişinin bedenini her bir elinin parmaklarından başlayıp tümüyle incelemektedir.
Daha pek çok şeyden bahseden Swedenborg gerçekliğin holografik niteliklerinden söz eder gibi görünmektedir. Örneğin, insanların birbirinden ayrı gibi görünmelerine karşın hepimizin kozmik bir birlik içinde birbirimizle bağlantılı olduğumuzu söyler. Dahası her birimizin küçültülmüş birer cennet olduğumuzu ve her insanın aslında, tüm fiziksel evrenin daha büyük, kutsal gerçekliğin bir kopyası (mikrokozmos) olduğunu ileri sürer. O da görünebilir gerçekliğin temelde bir dalgadan ibaret olduğuna inanmaktadır.
Araştırmacılar, ölüme yakın deneycilerin öte dünyaya yapmış oldukları yolculuktan sonra hemen her zaman önemli ölçüde değişime uğradıklarını görmüşlerdir. Onlar, bu deneyimden sonra daha mutlu, daha iyimser, daha rahat ve maddesel servetle daha az ilgilenir olmaktadırlar. Hepsinden daha çarpıcı olmak üzere, sevgi düzeyleri büyük ölçüde artmaktadır. Eşlerinden uzak, soğuk kişiler birden sevecen ve şefkatli olmakta , iş kolikler rahatlamaya ve ailelerine daha çok zaman ayırmaya başlamakta ve içe dönük kişiler daha çok dışa dönükleşmektedir. Bu ÖYD'cileri önceden tanıyan insanlar sık sık onların artık tümüyle farklı kişiler olduklarını söylemektedirler. Hatta suçluların da tümüyle değiştiklerini gösteren kayıtlar vardır. ÖYD'ciler daha spiritüel insanlar olmaktadırlar. İnsan ruhunun ölüm sözlüğüne kesinlikle inanmış olarak ve ayrıca evrenin şefkatli ve zeki olduğu, bu sevgi dolu varlığın her zaman kendileri ile birlikte olduğu gibi derin ve kalıcı bir duygu ile geri dönüyorlar. Ancak bu durum, kendilerin de dine daha bağlı olmaları sonucu doğurmamaktadır. Yaşamlarında büyük doygunluk getiren şeyin dindarlık değil, sipiritüellik olduğunu ileri sürmektedirler. Bu ilgi çoğu zaman diğer alanlara da uzanmaktadır, özellikle de psişik alanlara ve yeni fiziğe karşı dikkat çekici bir ilgi geliştirmektedirler.
Connecticut Üniversitesinden Psikolog Dr. Kenneth Ring'in incelediği ÖYD'cilerden birisi, kamyon şoförüydü. Geçirmiş olduğu deneyimden önce, kitaplara yada akademik çalışmalara karşı hiçbir ilgisi olmayan bir kişiydi. Ancak geçirmiş olduğu ÖYD sırasında bir bilgi vizyonu görmüştü. Kendisine geldikten sonra bu vizyonun içeriği hakkında hiçbir şey anımsamamakla beraber, zaman zaman kafasının içinde çeşitli fiziksel terimler belirmeye başladı. Geçirdiği deneyimden kısa bir süre sonra bir sabah kuantum sözcüğünü mırıldandı. Sonra gizemli bir tavırla "Max Plank - yakın gelecekte ondan söz edildiğini duyacaksınız" dedi; daha sonra ara ara düşüncelerinin arasında bazı denklem parçaları ve matematik simgeleri geçmeye başladı.
Adam ve karısı kuantum sözcüğünün ne anlama geldiği ve kuantum fiziğinin kurucu babası kabul edilen Max Plank'ın kim olduğu hakkında hiçbir bilgileri yoktu. Sonunda adam kütüphaneye gidip, ansiklopedilerde ve sözlüklerde bu kelimelerin manasını araştırdı. Okuduklarından öğrendi ki, daha önce anlamsız sözler söylememiş. Bunun üzerine, büyük bir hırsla okumaya başladı, yalnız fizik konusundaki kitapları değil; parapsikoloji, metafizik ve yüksek şuur konularındaki kitapları da okuyordu. Hatta üniversitelerin birinde fizik derslerine kayıt yaptırdı.
Karısının Psikolog Dr. Kenneth Ring'e yazdığı mektupta kocasında ortaya çıkan değişiklikleri şöyle anlatıyordu.
"Bazen kendi yaşantımızda daha önce hiç duymadığımız bir sözcük söylüyor, bazen bu yabancı bir dile ait sözcük olabiliyor ama sonra bu sözcüğün ışık kuramı ile ilgili olduğunu öğreniyor. Işıktan daha hızlı hareket edebilen bir şeyden söz ediyor. Böyle şeyleri benim anlayabilmem zor. Fizik konusundaki bir kitabı çekip aldığında orada yazılanları, hatta daha fazlasını zaten bildiğini anlıyor."
Yukarıdan beri özetle anlatılan olaylar çeşitli dedikodulardan, hurafe görüşlerinden ve bazı hayalcilerin anlatımlarından ibaret değil, çeşitli üniversite görevlisi Profesör, Doktor ve Psikolog gibi araştırmacıların yaptıkları araştırmalardan ve bu konuda düzenlenen belge ve tespitlerden derlenmiştir. Yetkili ağızlarca anlatılan bunlardır. Bunlara inanıp inanmamakta okuyucuya kalmış bir şeydir.
Kaynak: Michael TALBOT. Holografik Evren Kitabından
0 Yorum
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.