İster İnan İster İnanma - I
Üzerinde yaşadığımız dünyanın varoluşu ile ilgili binlerce yıldır uzun tartışmalar olmuş, muhtelif teoriler yürütülmüştür. Fakat bugüne kadar bunların hiç biri teoriden öteye gitmemiştir. En çok üzerinde tartışılan teoriler ise ;
1. 3,8 ile 4,6 milyar yıl arasında farklı rakamlar telaffuz edilmekle beraber, yaklaşık dört milyar yıl önce güneşten kopan büyük gaz kütleleri güneş etrafındaki bir yörüngede dönmeye başlamış. Zamanla bu gaz ve enerji yumağı aşırı hız ve basıncın etkisi ile yoğunlaşarak çeşitli maddelere dönüşmüştür. Bu maddelerde ısı farkları ve yoğunlukları itibari ile çeşitli katmanlar halinde dünyamızı oluşturmuştur.
2. Süpernova denen bazı büyük yıldızların patlayıp içerisinde bulunan gaz ve maddeleri havai fişek gibi uzaya fırlatmaları sonucu uzayda büyük yumaklar oluşmuş. Bu yumakların büyük olanları yeni yıldızları oluşturmuş, ufak yumakların gaz olanları Jüpiter ve Satürn gibi gezegenleri, madde olanları da Merkür , Venüs ve Dünya gibi gezegenleri oluşturmuştur. Dünyamız böyle bir oluşumdur.
3. Mars ve Jüpiter arasında asteroit kuşağında geçmişte büyük bir gezegen varmış. Bu gezegen ile uzayın derinliklerinden gelen daha büyük bir gezegenin uydusunun çarpışması sonucu parçalanan gezegenden arta kalan küçük parçalar asteroit kuşağını oluştururken, büyük parçası da fırlayarak bugünkü yörüngedeki dünyamızı oluşturmuştur.
Bütün bu görüşler birer teoriden ibarettir. Hiç birisi 2 x 2 = 4 gibi net olarak kanıtlanmış değildir.
Kanıtlanamamış Olan Günümüz Teorisine Göre Dünyanın İç Yapısı
Şekilden de görüldüğü üzere; Dünya 4 ana katmandan oluşmaktadır. Dünyanın ekvatordaki yarı çapı, 6371 km, çapı 12742 km ve kutuplardaki yarı çapı 6357 km, çapı 12714 km’dir. Yani Dünya kutuplardan basık bir küredir.
Dünyanın Ana Katmanları;
1. Yer kabuğu
Yaşam alanını, kara parçalarını, okyanusları, denizleri ihtiva eder. Kalınlığı okyanus diplerinde 5-10 km, kıtalarda ise, 30-70km’dir. ortalama kalınlık 50 km’dir. yerkürenin en dış katmanıdır. Hacim olarak yerkürenin %2’si kadardır.
Yer kabuğu çeşitli madenlerden, kayaçlardan çamur ve toprak örtüsü ile bitki ve ormanlardan oluşur. Kara parçalarında yoğunluğu 2,7 – 3 kg/dm³ (kilogram bölü desimetreküp), okyanus tabanlarında ise 3,2 kg/dm³(kilogram bölü desimetre küp)’dür. Bu nedenle kabuk iki türlü, okyanus kabuğu ve kıta kabuğu şeklinde tanımlanmıştır. Bu kabuklar sürekli hareket halindedir.
2. Manto
Yer kabuğu ile çekirdek arasında kalan bölümdür. Kalınlığı yer kabuğu tabanından itibaren 2840 km’dir. Mantonun tabanı, yeryüzünden takriben 2890 km aşağıdadır. Yerküre toplam hacminin %82’sini ve ağırlık olarak da %67,4’nü ihtiva eder. Ortalama yoğunluğu 3,3kg/dm³ (kilogram bölü desimetre küp)’dür.
Alt manto, üst manto diye iki katmandan oluşur. Merkeze doğru derinleştikçe sıcaklığı artar. Bu nedenle mantonun sıvı olduğu düşünülmüşse de bilaahire volkan lavlarının ve deprem dalgalarının hız analizlerinden anlaşıldığı üzere bu tabakanın sıvı olmadığı anlaşılmıştır.
3. Dış Çekirdek
Manto ile katı olduğu düşünülen iç çekirdek arasında kalan bölümdür. Kalınlığı manto tabanından itibaren 2260 km’dir. Yani yer yüzeyinden itibaren 2890 km ile 5150 km arasındadır. Dış çekirdeğin eriyik halindeki magma ile dolu olduğu kabul edilir. Bu magmanın eriyik halindeki ağır metallerden oluştuğu varsayımı ile yoğunluğu yaklaşık 11 kg/dm³ (kilogram bölü desimetreküp) hesaplanmıştır. Yerküre toplam ağırlığının % 30,6’dir.
4. İç Çekirdek
Yerkürenin merkezinde, Dış Çekirdek tabanı ile yerküre merkezi arasındaki kalınlığı 1221 km.’dir. Diğer bir deyişle yerküre yüzeyinden yerküre merkezine olan 6371 km ile Dış Çekirdek taban alanı 5150km.arasındaki kütledir. Bu kütle, 1221 km. yarıçapında aşırı sıcak ve basınç altında kristalleşmiş katı bir küre olarak düşünülmektedir. Yerkürenin en ağır metallerden oluşmuş kısmı olup ağırlık olarak yerkürenin %1,6’sı kadardır. Yoğunluğu ise, 13,4kg/dm³ (kilogram bölü desimetreküp)’dür.
Dünyanın iç yapısının yukarıda anlatıldığı gibi olduğu literatürlerde ve kitaplarda okutulmaktadır. Ancak bunun böyle olduğunu somut olarak gösterebilecek hiçbir deney yoktur, yapılmamıştır ve zaten yapılamamaktadır da. Bir ara arzın merkezine kadar sondaj deliği açılarak bu fantastik deneyin yapılması düşünülmüşse de hem aşırı maliyet hem de teknoloji yetersizliğinden dolayı vazgeçilmiştir. Dolayısıyla Dünya'nın iç yapısının böyle olduğu kesin olarak kanıtlanamamıştır. Sadece teoriden ibarettir.
Yapılan deneyler sadece sismik dalga deneyleridir. Bilindiği üzere, çeşitli metotlarla yer içerisine gönderilen sismik dalgalar katı kütlelere çarparak geri dönerler ve farklı boyutlarda titreşim dalgaları gönderirler. Bu dalgalar sismik cihazlarla tespit edilir. Jeofizik Mühendisleri bu titreşimleri yorumlayarak hangi derinliklerde ne cins formasyonlar olduğuna dair yorumda bulunurlar. Bu metot petrol ve yer altı suyu araştırmalarında pahalı olan sondaj kuyusu açmadan evvel kullanılan daha ucuz bir metottur. Fakat bu sismik deney yorumları hiçbir zaman kesin değildir. Sismik deneylere göre, petrol veya yeraltı suyu olabileceği varsayılan yerlerde açılan kuyularda da bazen ne petrol ne de su bulunamamaktadır. Yani bu deneylerle bir ihtimal hesabı yapılabilir. Kesin sonuç alınamaz. Keza deprem dalgalarından da benzer tahminler yapılmaktadır.
Dünya iç katmanlarında yapılan sismik deneylerde yer yüzeyinden itibaren 2890 Km.’de Manto ile Dış Çekirdek sınırından sonra sismik dalgalar geriye dönmeyip kesintiye uğradığı için Dış Çekirdeğin bu tür dalgaların ilerleyemeyeceği sıvı bir yapıda olduğu kanaatine varılmıştır. Pekala bu bölgenin boşluk olabileceği kanaatine itibar edilmemiştir. İşte halen yürürlükte olan dünya iç yapısı ile ilgili tespitler kabaca bundan ibarettir.
KARŞI GÖRÜŞLERE GÖRE DÜNYA ÇEKİRDEĞİNİN BOŞ OLDUĞUNA DAİR TEORİLER
• Efsane ve Mitolojilere Göre;
Bilindiği üzere, çeşitli efsaneler ve mitolojilerde, yer altı dünyası olduğundan hep bahsedile gelmiştir. Yunan Mitolojilerinde, Sümer ve Babil kaynaklı Gılgamış Destanında, Hint Efsanelerinde, Eski Güney Amerika Medeniyetlerinde, İrlanda Efsanelerinde ve Kızılderili geleneklerinde hep yer altı dünyası anlatımları vardır.
• Edmund Halley’e Göre;
Kendi adını taşıyan Halley Kuyruklu Yıldızını keşfeden İngiliz Gök Bilimci Jeofizikçi, Matematikçi Mucit Edmund Halley (1656-1742) 1692’de içi boş dünya fikrini ortaya attı. Ortaya koyduğu bu fikre göre; Dünya içi boş 800 km kalınlığında bir kabuktan ve kabuğun içinde de aynı merkeze bağlı iki iç kabuktan ve en içte de yani merkezde Merkür, Venüs, Mars benzeri bir çekirdekten ibaretti.
Halley’e göre, sadece Dünya yüzeyinde değil, iç kürelerde de hayat vardır. Bu hayatlarda da medeniyetler bulunmaktadır. Kutup ışıkları dediğimiz auroraların, yani kutuplardaki ışımaların sebebi, yer altındaki dünyaların atmosferlerinin kutuplardaki ince kabuklarından sızan gazlardır.
Halley 1692’de bu görüşü ortaya attığında, halen dünya iç yapısı hakkında oluşmuş olan görüş ortada yoktu.
“ Halley’in Dünyanın İç Yapısı hakkındaki görüşü”.
1812’de John Cleves Symmes’e Göre;
1812’de John Cleves Symmes (1742 – 1814) , Halley’in bu fikrini destekledi. Desteklemekle kalmadı, kutuplarda bu iç dünyalara açılan dev kapılar olduğunu iddia etti. Kutuplardaki bu kapılara “Symmes Hole” adı verildi ve literatürlerde de halen bu isimle anılmaktadır.
23 Kasım 1968’de ESSA-7 Uydusunun dünyaya göndermiş olduğu yandaki resimden de görüldüğü gibi kutup deliğinin varlığı görüntülenerek John Symmes’in görüşü teyid edilmiş oldu. Hava şartları nedeniyle bu deliği her zaman gözlemlemek mümkün olmadığı için böyle bir görüntüyü yakalamış olmak büyük bir tesadüf eseridir. İddialara göre, bu deliğin çapı 2300 km ve kalınlığı (derinliği) de 1300 km’dir.
Leonhard Euler’e Göre;
Tüm zamanların en iyi matematikçilerinden biri olarak kabul edilen Leonhard Euler (1707-1783) aynı zamanda da iyi bir fizikçidir. Yaptığı çalışmaların bütünü hakkında yazdığı eserler 70 cildi aşmıştır. İsviçre ve Rusya’da uzun yıllar öğretim görevliliği yapmıştır.
Leonhard Euler’de İçi Boş Dünya teorisini desteklemiştir. Euler’e göre de, dünya içi boş bir kabuktan ibaret olup merkezinde 1000km. çapında bir güneş ve kutuplarında da delikler vardır.
Amiral Richard Eveln Byrd’a Göre;
Amiral Richard Eveln Byrd (1888-1957) Amerikan Ordusunun değerli bir amirali, bilim adamı ve kutup kaşifidir. Orduda bulunduğu sürece görevlerini üstün başarıyla yapmış birisidir. Ciddiyeti ve güvenilir kişiliği ve başardığı büyük hizmetleri nedeniyle kendisine Amerika’nın en büyük Şeref Madalyası verilmiştir. Daha pek çok madalyanın sahibidir.
Şimdi bu kadar güvenilir bir kişinin kutuplardaki görevi esnasında başından geçen bir olayın, kendi eliyle yazdığı hatıratından alıntı bir özetini vermek istiyorum.
19 Şubat 1947 günü sabah saat 8:00’de Kuzey Kutbunda keşif uçuşunu başlatır. Uçakta sadece Amiral ve bir de telsizci vardır. Saat 9:00’da buzların ve kar yağışının arasından sızan bir renk cümbüşünün içerisine girerler. Uçuş mesafesi 7000 m.’dir. Bu esnada pusulaları bozulur ve uçak kontrolden çıkar. Artık uçak Amiral Byrd tarafından değil, göremediği ve bilemediği esrarengiz güçler tarafından yönetilmeye başlar.
Saat 9:15’de uzakta, uçuş yaptığı kutup bölgesinde görülmesi mümkün olmayan yemyeşil sıradağlar görürler. Rüya gördüğünden endişelidir. Kendini kontrol eder, fakat gördüklerinin doğruluğuna inanır.
Saat 10:00’da kendi kontrolü dışındaki uçak iyice alçalarak aşağıda nehirlerin aktığı yeşil vadilerin, ufak tepelerin ve ormanların üzerinde süzülerek uçmaya devam eder. Aşağıda görüş mesafesinde, dünyamızda halen nesli tükenmiş mamutları ve çeşitli hayvanları görür. Artık kendisini bu olayların seyrine bırakır ve başına gelecekleri bekler. Zira uçağın motorları dahi durmuş olup kendisinin yapabileceği bir şey yoktur. Bu uçuş esnasında sadece aşağısındaki muhteşem manzarayı değil, yakınlarında uçuşan ve üzerlerinde gama haç bulunan disk şeklindeki hava araçlarını da seyrederler.
Takriben 1,5 saat bu fantastik manzara içinde, kendi kontrolleri dışında uçurulmalarından sonra saat 11:35 de bozulan telsizleri kendiliğinden çalışmaya başlayarak, telsizden İsveç veya Alman aksanına benzeyen bir İngilizce ile Amiral’e kendi görevi ve ismiyle hitap edilerek uçaklarının sağ salim indirileceği söylenir. Saat 11:40’da sanki asansörle iniyormuş gibi uçakları yere indirilir. İnişte kendilerini karşılayan çok güzel hosteslerin nezaretinde sadece Amiral, kristal binalardan yapılmış muhteşem bir şehre ve bu şehirdeki fantastik başkanlık binasına götürülür.
Burada kendisini çok nazik bir şekilde karşılayan, çok güzel bir insan yapısındaki, çok kibar zat Amiral’den kendisini oraya getirmek zorunda kaldıklarından dolayı özür dileyerek mesajını iletmeye başlar.
Verilen Mesaj
“Sizin buraya girmenize izin verdik. Çünkü siz dünya yüzeyinde asil birisiniz. Şu anda iç dünyanın Arianni Bölgesindesiniz. Sizi buraya çağırmamızın nedeni, ırkınızın Japonya’da Hiroshima ve Nagasaki’de patlattığı ilk atom bombaları nedeniyle endişeliyiz. Bu nedenle uçan araçlarımızla sizi devamlı kontrole başladık. Bugüne kadar dünyada yaşanan savaşlara ve barbarlığa hiç karışmadık. Ancak şimdi durum farklı. Doğal bir gücü yani atom enerjisini öğrendiniz. Bunun tehlikesini özel görevlilerimiz dünya güçlerine mesaj vererek anlatmaya çalışıyorlar. Ama hiçbir tepki alamıyoruz. Dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası oluşmakta. Kara öfke ve şiddet yıllardır hiç eksilmeden artarak birikiyor. Silahlanmanızın anlamı yok. Öfke ve hiddetinizle tüm insan ve canlıları büyük bir kaosun içine düşürüyorsunuz. Biliminizde güvenli bir yer yok. Yaptığınız bu savaş, ırkınızın başına geleceklerin sadece bir başlangıcıdır. Eski karanlık çağlar şimdi ırkınızın üzerine geliyor. Karanlık dünyayı örtü gibi örtecek, ama inanıyorum ki , ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar ama buna daha zaman var. Fazlası söylenmemeli. Çok uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak, kayıp efsanevi hazineleri arayacaklar ve oğlum bizim korumamızda güvende olacaklar. Zamanı geldiğinde biz ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz. Belki savaşın ve çekişmelerin boş yere olduğunu bir gün öğreneceksiniz. Ancak bundan sonra ırkınız tekrar kültürü bilimi elde edebilecektir. Şimdi oğlum bu mesajla beraber yüzeye dönebilirsin.”
Bu mesajı verdikten sonra Amirali uçağına ve uçağını da yeryüzündeki normal uçuş seviyesine bırakıyorlar. Bu noktadan sonra uçak motorları kendiliğinden çalışıyor ve hiçbir olay olmamış gibi kalkış meydanına iniyorlar. Sonra ne mi oluyor? Bu mesajı alan Amiral Byrd kısa bir süre sonra Amerika’ya dönüyor. 11 Mart 1947’de Pentagon'da yapılan uzun bir toplantıda başından geçen bütün olayları anlatıyor. Konudan Amerikan Başkanı da haberdar ediliyor. Sonunda, herhalde Amiralin aklından şüphe ettiler ki; tıp ekibiyle uzun bir süre görüşme yaptırıyorlar ve Amirali sıkı bir kontrol altına alıyorlar. Sonunda bildiği her konuda kesin olarak sessiz kalmasını ve bunu insanlık adına yapmak zorunda olduğunu emir şeklinde kendilerine tebliğ ediyorlar.
İyi bir asker olarak emirlere uyan Amiral Byrd bu görevine sadık kalarak 11 Mart 1947’de yapılan bu görüşmeyi uzun bir süre sır olarak saklamak zorunda kalıyor. Fakat uzun süre büyük bir sıkıntı içerisinde bekledikten sonra insanlığın geleceği ile ilgili bu sırrı ölümünden kısa bir süre önce Aralık 1956 yılında açıklıyor. Amiralin bu günlükleri, sonunda kitap halinde basılıyor. Yıllar önce Türkçeye de çevrildi.
Böyle şerefli bir askeri, anlattıklarından dolayı nasıl yargılarsınız bilmem. Ölümünden sonra basılan kitabının gelirinin ona bir faydası olmayacağına ve o kadar şöhretli bir kişi ki , şöhret için yalan bir senaryo uydurmaya ihtiyacı olmadığına göre, yazılanları bir çırpıda olmamış saymak okuyucuların takdirine kalmıştır.
Amiral Byrd’ın ziyaret ettiği yerin, son yıllardaki yayınlarla ve dünya yüzeyindeki tartışmalarla gittikçe güncelleşen AGARTA Medeniyeti olduğunu herhalde herkes anlamıştır.
Nikola Tesla’ya Göre ;
Geçen makalemde bahsetmiş olduğum gibi Nikola Tesla (1856-1943) dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mucitlerinden ve bilim adamlarından biriydi. Ortaya koyduğu buluşlar ve ileri sürdüğü bilimsel görüşler yaşadığı devrin çok ilerisindeydi. Tüm üniversitelerin ve bilim çevresinin başını döndürüyordu. Çoğu zaman devrin bilim adamları onu anlamakta zorlanıyorlardı, çoğunlukla da anlamayıp karşı çıkıyorlardı.
Bugün kullandığımız, hatta halen daha kullanıma sunulmayan pek çok üstün teknolojilerin esaslarını bulan ve kurallarını ortaya koyan kişidir. Yaşadığı dönemin çok ötesinde bilgilere sahip olan Tesla’nın buluşlarının büyük bir kısmı o günün ve bugünün teknolojilerinin el verdiği oranda hayata geçirilmiş, pek çoğu gizli araştırmalar konusu olmuştur. Halen hayata geçirilemeyen buluşları da yeni teknolojilerin ışığı altında araştırılmaktadır.
Bu buluşların pek çoğu insanlık yararına kullanılmakla beraber, bazı yüksek teknolojiye dayalı buluşları da maalesef istismar edilerek, özellikle Amerika ve Rusya tarafından dünyanın mahvına sebep olacak tehlikeli silahlara dönüştürülmüş ve dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Yaşamı boyunca saymakla bitmeyecek kadar çok konularla uğraşmış olan Tesla, dünyanın iç yapısı ve dış yapısı ile de meşgul olmuştur. Geliştirdiği teoriler ve elde ettiği bilgiler o kadar enteresandır ki, o günkü bilim dünyasına ve halklarına bunları anlatmak neredeyse imkansızdır. Değil o günkü, hatta bu bugünkü bilim dünyasına bile anlatmak zordur.
Tesla yaşadığı, maddeciliğin ve materyalizmin şaha kalktığı dönemde bu fikirlerini açıklaması halinde kendisinin bilim dünyası tarafından linç edileceği ve aşağılanacağı korkusuyla bu görüşlerini açıklamaktan imtina ettiğini söylemektedir.
Tesla’ya göre de; “Dünya’nın çekirdeğinde lav denen eriyik sıcak bir şey yoktur, burada büyük bir boşluk vardır. Bu boşlukta yaşayan çok gelişmiş bir yaşam vardır.
Magma denen tabaka Dünya’nın çekirdeğinde değil, Dünya’nın kabuğunun içindedir. Kabuk içinde bulunan madenlerde büyük miktarda elektrik yükü vardır. Yer kabuğu hareketleri esnasında, kabukların birbirlerini itmesi sonucunda meydana gelen büyük basınç ve sürtünme sonunda maden bölgelerinde ortaya çıkan elektrik arkları ve sürtünmeden kaynaklanan ısı nedeniyle madenler eriyerek yer kabuğunda lav boşlukları yaratmaktadır. Belli bir miktara ve basınca erişen bu lavlarda yer kabuğunun ince olduğu veya çatlakların bulunduğu özellikle denize yakın noktalardan yüzeye çıkarak yanardağları oluşturmaktadır. Yoksa yanardağlar iddia edildiği gibi binlerce km derinlerdeki çekirdekten gelmemektedir.”
Belli teoriler ve görüşler yukarıda özetlendiği gibidir. Gerisi okuyucunun kişisel değerlendirmesine kalmıştır. İster inanın, ister inanmayın…
0 Yorum
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.