Epifiz Bezini En Çok Aktive Eden Madde Olan Manna - Beyaz Altın Tozunun Tarihçesi ve Gizemleri
MANNA NEDİR?
Antik Mısır’da Manna diye isimlendirilen bu gizemli madde, esasında mono atomik altındır, beyaz toz halindedir. Literatürde “ORMUS” olarak da geçmektedir. Ancak ORMUS içerisinde radyum, altın, gümüş, plâtin, magnezyum oksit bulunan bir nevi kokteyldir. Manna ise saf altındandır.
Antik dönemlerden beri büyük bir sır halinde üretilen bu madde, Antik Mısır’da sadece Firavunlar, Firavun ailesi ve üst düzey soylu kişiler tarafından kullanılmak üzere, üretilmiş olmakla beraber, güç elde etmek için başka maksatlarda da kullanıldığı söylenmektedir.
MANNA’NIN TARİHÇESİ
Rivayet edildiğine ve bazı araştırmacıların iddiasına göre Manna ilk olarak “MU” medeniyetinde geliştirildi ve orada kullanılmaya başlandı. “MU” da ki adı da Mu-anna idi.
Antik dönemlerde, Manna’nın Mezopotamya ve özellikle Mısır’da kullanıldığı biliniyor. Spencer Cross isimli araştırmacı yazar “The Great Pyramid: A Factory for Mono Atomic Gold” isimli kitabında büyük piramidin içerisinde adeta fabrikasyon şeklinde Manna ( mono atomik altın) üretildiğini iddia etmekte ve üretim tesisi hakkında detaylı bilgi vermektedir.
Keza Kuran’da da geçtiğine göre, Hz. Musa’nın Manna (Kuran’daki ismiyle Kudret Helvası) yapımını bildiği anlaşılıyor. Hz. Musa bebekliğinden itibaren Firavun’un sarayında büyümüş ve Firavun ailesinin bir ferdi olarak kabul edildiği için, çok iyi eğitilmiş ve kendisine bütün inisiye sırlar öğretildiği için, Mısır’da çok az kimsenin bilmesine müsaade edilen bu sır, Hz. Musa’ya da öğretilmiştir. Nitekim İsraillilerin Mısır’dan sürülüp 40 yıl çölde yaşamaları esnasında, İsraillilerin bu kudret helvasını (Manna’yı) yiyerek, sağlıklarını koruyup hayatta kaldıkları iddia edilmektedir.
Ünlü İslam Tarihçisi Ebû Ca’fer Muhammed Bin Cerir’üt – Taberi’nin, Tarih-i Taberi isimli eserinde anlattığına göre, “Hz. Musa kendisine Allah tarafından öğretilen bir otu kurutuyor, kurutulmuş otu ufalayıp altın üzerine serpip karıştırdığında, altın toz haline geliyordu” diye yazıyor.
Mısır Medeniyetinin çökmesiyle bu Manna yapma sırrı da, bu sırrı bilenlerle beraber yok olmuştur. Ancak Tapınak Şövalyelerinin ve onların devamı olan Masonların bu sırrı bir şekilde ele geçirip, günümüze kadar ve günümüzde de Manna üretiminini sürdürdükleri söylenmektedir. Ancak Masonlarda da bu sırrı çok üst düzeyde, 30 derecenin üstündekiler bilmekte ve bu sır sadece onlara öğretilmektedir.
Manna’yı halen, 33 derece üstat olarak ünvanlandırılan Masonların, yüksek dereceli İlluminati komiserlerinin, bazı üst düzey Siyonist çalışma grubu üyelerinin ve bazı siyasetçilerin kullandığı iddia edilmektedir.
Yakın zamanlara kadar, bazı belli gizli örgütler dışında Manna toplumlarda unutulmuş iken, 1904 yılında İngiliz Arkeolog “Sir Flinders Petrie” bir araştırma esnasında Sina yarımadasında bir mabette, bir kabın içerisinde garip beyaz bir toz bulur. Yapılan tahlil ve incelemeler sonucunda bu beyaz tozun çok gizemli Manna olduğu anlaşılır. Bu tarihten sonrada, unutulup gündemden düşmüş olan Manna hakkında birçok araştırma ve inceleme yazıları ve kitaplar neşredilir.
1975 yılında, Amerika’da Arizona Phoenix de çiftçilik yapan, David Hudson adındaki birisi tarafından, Manna özelliklerine benzer bir madde tesadüfen bulundu. Bu madde Ormus adında, mono atomik elementler karışımı bir madde idi.
David Hudson geniş arazisinde, toprağı işlerken bulduğu mono atomik şeklindeki parçaları ısıtarak işlemeye başladığında, pek çok esrarengiz sonuçlarla karşılaştı. Kendisi ortaya çıkan sorunları çözemediği için, konularında uzman birçok bilim adamlarından ve laboratuvarlardan destek alarak, ciddi miktarda para harcayarak, uzun bir süre de bu maddenin sırrını çözerek, altın ve değerli madenler üretme çabasına girdi.
Bulunan bu madde çok gizemli hallere bürünüyordu. Bir kap içine konan madde, yavaş yavaş derecesi artırılarak ısıtıldığında birkaç dakika sonra, ışık demeti halinde ve gizemli bir şekilde bir bölümünü kaybediyordu. Bu ısıtma esnasında yapılan ölçümlere göre, kaybolan madde oranı % 44, kapta kalan ise % 56 oranındaydı. Isıtma belli bir dereceye ulaştığında kaptaki malzeme ağırlığının sıfırın altına indiğini, hatta malzemenin içine konduğu kabında hafiflediği tespit edildi. Yani bu madde içine konduğu kabı da etkilemişti. Daha sonra kapta arta kalan malzeme soğutulmaya başlandığında, kaybolan maddeden dolayı, kaybolan ağırlığın tekrar yerine geldiği ve orijinal haline döndüğü görüldü. Ortada normal fizik kuralları ile izah edilemeyecek bir gizem vardı. Bu madde ısıl işlem gördüğünde yerçekimi kuvvetini etkiliyor ve yok ediyordu. Kendisi de halden hale geçiyor ve süper iletken halini alıyordu.
Bulunan bu mono atomik madde, kadim dönemlerde üretilmiş olan Manna’nın özelliklerini taşıyordu. Aralarındaki fark Manna, yapay bir madde olmasına mukabil, bu yeni maddenin doğal olması idi. Her ikisi de yerçekimi kuvvetini değiştiriyor, süper iletken vasfına sahip, çok çeşitli hastalıkların tedavisinde etkili, sihirli maddedirler.
Uzun uğraştan sonra, David Hudson 1988 yılında ORMEs adıyla bu maddenin patentini alarak, ürettiği ürünleri dünya çapında pazarlamaktadır. ORMEs, Manna gibi sadece saf altın orjinli bir madde olmayıp, değişik mono atomik elementlerden ibaret bir karışımdır.
Bu mono atomik maddeler, kullanıldıkları dönemler ve bölgeler itibari ile farklı isimlerde ifade edilmişlerdir. Bu maddeler, Manna, Beyaz altın tozu, Orme, ORMEs, Mu-anna, Shemanna, Cennet taşı ve Egzotik madde adlarıyla anılmaktadırlar. Fakat aslında hepsi de birbirinin benzeridir.
MANNA’NIN ÖZELLİKLERİ
a- MİSTİSİZMLE İLGİLİ ÖZELLİKLER
Mono atomik sınıfından olan Manna’nın vücut sağlığı ve pek çok hastalıkları tedavide bulunması yanında en büyük görevi, mistisizmle ilgili olarak Epifiz bezini aktive etmesidir.
• Bilindiği üzere Epifiz bezinin salgıladığı hormonlardan en başlıcaları melatonin, serotonin ve DMT hormonlarıdır.
• Bu hormonlardan serotonin hormonunun asli görevi beyin hücrelerinde, snaplar arasında sürekli var olan elektrik ve kimyasal akımları taşımaktır. Bu serotonin hormonu da beynimizin ortasındaki Epifiz bezi tarafından salgılanmaktadır.
• Beyin hücreleri (nöronlar) arasındaki bu elektrik ve kimyasal akımının hızı, beyindeki sinirlerin direncine ve serotonin hormonunun miktarına bağlı olarak değişmektedir. Eğer elektrik ve kimyasal akımları sınırlayan bu direnç asgariye indirilebilir veya tamamen ortadan kaldırılabilirse, beyindeki nöronlar arasındaki iletişim çok hızlanacak ve beynin işlem kapasitesi çok büyüyecektir. Burada beyin içindeki iletkenlik düzeyi çok mühimdir.
• Eğer beynimizin işlem kapasitesi çok büyürse, diğer boyutlarla ilişkimizde mümkün olacak ve evreni algılamamız çok farklı olacaktır.
• Manna (mono atomik altın) süper iletken özelliği taşımaktadır. Yani iletkenlerdeki direnci ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca yerçekimi kuvvetini de sıfırlamaktadır. Epifiz bezini aktive ederek, beyin içerisinde elektrik ve kimyasal akımları yavaşlatan bu dirençleri ortadan kaldırdığı için beyinde saniyedeki işlem sayısı, beynin normal zamanlardaki işlem sayısının binlerce kat üstüne çıkmakta, dolayısı ile beynin kullanım kapasitesi çok yükselmektedir. Yüksek kapasite ile çalışan beyin vasıtası ile de başka boyutlarla temas kurulabilmekte, bu boyutlara astral seyahatler yapılabilmektedir.
Kadim zamanlarda ermiş diye tabir edilen kişiler ve Manna kullanma hakkına sahip olan inisiye kişilerin bu eylemleri yapabildikleri iddia edilmektedir. Tabi bu Manna’nın hangi dozajda ve hangi şartlarda kullanılacağını iyi bilmek koşuluyla,
• Bazı araştırmacı yazarların tespit ve iddialarına göre, kadim Mısır’da MÖ 2500-3000 yıllarında inşa edilmiş olan piramitlerde kullanılan 2,5 ton ile 70 ton arası ağırlığındaki taş blokların Nil nehrinin karşı yakasındaki ocaklardan çıkarılıp, Nil nehrini de geçerek yaklaşık 40km taşınarak, piramitlerin tepelerine kadar yerleştirmeleri esnasında Mısırlıların yer çekimi kuvvetini yok ederek, bu devasa taş blokları bir tüy gibi taşıyıp yerine koydukları iddia edilmektedir. Amerika’da, Arizona’da bulunan mono atomik elementler üzerinde yapılan deneylerde, bu maddelerin yerçekimini bilinmeyen bir nedenle yok ettiği tespit edilmiş olduğu cihetle, piramitlerin inşa edildiği dönemde Mısırlıların mono atomik altın olan Manna yapımında çok ehil olmaları, Manna’nın bu özelliğini taş blokların taşınmasında uygulamış olamazlar mı?
• Manna’nın beyin faaliyetleri üzerindeki etkisi sonucu başka boyuttaki varlıklarla temas kurulabilmesi nedeni ile Mısırlıların bu gelişmiş varlıklardan aldıkları yüksek teknoloji ve bilgilerle bugün bile büyük bir beğeni ile seyredilen o devasa eserleri yapmış olamazlar mı? Bu eserleri yaparken kullandıkları astronomi ve matematik bilgilerini onlardan öğrenmiş olabilirler mi? Eğer Manna (mono atomik altın veya beyaz altın tozu) için söylenenler doğru ise, bütün bunlar mümkündür. Nitekim Amerika’da yapılan test sonuçları bu ihtimalleri teyit eder mahiyettedir.
• Bugün UFO’ların varlığı ve uzaylılarla temas halinde olunduğu halk arasında, medyada yaygın bir iddia olmasına rağmen nasıl NASA ve siyasi yetkililer ve otoriteler bu gerçeği saklıyor ve saklamaya devam ediyorlarsa, kadim Mısırlılarda Manna kullanımı sonucu yaşanmış olan birçok gerçeği ve sırrı saklamışlardır. Zira bu konularda yapılmış çok araştırma ve iddialarla dolu kitaplar var.
• Mısır medeniyetinin gelişmesinde ve bugünün teknolojileri ile, bile gerçekleştirilmesi çok zor olan devasa yapıların inşa edilmesinde uzaylıların katkısı olduğu hep ileri sürülen bir iddiadır.
• Bugün için beynimizi, yüzde kaç kapasite ile kullandığımız kesin olarak bilinmemekle beraber yaygın olan kanı % 10 kapasite ile kullandığımızdır. Nöroloji ve sinir bilimi uzmanlarının söylediklerine göre, eğer beynimizi çok yüksek kapasitelerde kullanabilsek, bugünkü yaşamımızdan ve evreni kavrayışımızdan çok çok farklı bir noktaya geleceğiz.
Hayal edemeyeceğimiz şeyleri algılayabileceğiz, düşünemeyeceğimiz beyin güçlerine sahip olacağız, öğrenme kabiliyetimizi çok hızlandıracağız. Ancak belirli sınırlamalarla koşullandırılmış yaratıklar olduğumuz için beynimizin kapasitesi ve işleyiş şekli de bu sınırlanmış yaşam tarzına göre plânlanmış olup, bu plâna göre çalışmaktadır. Eğer Manna ve benzeri uyarıcılarla Epifiz bezimizi aktifleştirerek, onun kapasitesini artırabilirsek beyindeki sınırlamaları da kaldırabiliriz.
• Manna ( Beyaz altın tozu) kimyası itibari ile, beynimizin evrene açılış kapısı olan Epifiz bezini tetikleyerek, bu kapının iyice açılıp beynin çok yüksek kapasiteye erişmesini sağlamakta ve bugün algılayamadığımız pek çok şeyi algılamamıza ve beyin gücü ile pek çok şeyi yapabilmemize destek olmaktadır.
• Altın uzun yıllar boyunca paslanıp yok olmadığı ve orijinal halini koruduğu için özellikle geçmişteki simyacılar tarafından ölümsüz kabul ediliyor ve ölümsüzlük ilacının bu altında saklı olduğuna inanılıyordu. Bu nedenle de eski simyacılar altından abı hayat diye isimlendirilen ölümsüzlük ilacını üretmek için büyük çaba sarf etmişlerdir. Isaac Newton’un bile bu gizli simyayla uğraştığı bilinmektedir. Zira Newton aynı zamanda iyi bir simyacıdır. Avrupa’da simyacıların yakıldığı o dönemde, Newton’da bu faaliyetini gizli yürütmüştür.
• CERN’de yapılan anti madde arama deneylerinde altın protonları çarpıştırılmaktadır. Çünkü altın aynı zamanda hem madde, hem de anti madde sınıfındadır. Altın dünyada oluşan bir maden olmayıp, uzayda büyük yıldızlarda oluşup, Nova patlamaları ile dünya yüzeyine saçılan bir elementtir. Bu nedenle de dünyada büyük rezervler yerine yaygın olarak çok ufak miktarlarda bulunmaktadır. İnsan vücudunda bile altın vardır. Yapılan tespitlere göre 80 kg’lık bir insan gövdesinde yaklaşık 8 mg altın bulunmaktadır. Altının en çok bulunduğu yer okyanus sularıdır. Altın dünyalı değil, başka boyutlara ait bir elementtir hem maddedir, hem de anti maddedir.
Dünyaya, yıldızlarda oluşmuş bir maden halinde serpildiği için dünyanın her noktasında, okyanus sularında, canlıların bedenlerinde neticede her yerde çok ufak miktarlarda vardır. Onun için çıkarılması ve üretilmesi çok pahalı ve zordur.
• İsrailliler Manna’yı çok iyi bilmekte ve halen gizli bir şekilde kullanmaktadır. Kabalada kendi inisiye sırları arasında Manna’ya çok değer vermektedir. Halen İsrail dünyada kanser olayının en az yaşandığı bir ülkedir. 7,4 milyon nüfusun, 5,6 milyonu Yahudi asıllıdır. Kanserden ölüm sayısı 2003 yılında 160 kişi, 2004 de 152 kişi, 2009 da 113 kişi, 2013 de 90 kişidir. 2020 yılında bu sayının 80 kişiye düşebileceği beklenmektedir. İsrail’de kanser hastaları için kemoterapi ve ışın tedavileri gibi metotlar uygulanmamakta daha ziyade bitkisel alternatif tedaviler ve Manna türü mono atomik gümüş suyu kullanımı ile tedavi yapılmakta ve Manna kullanılarak vücut korunmaktadır.
b- SAĞLIKLA İLGİLİ ÖZELLİKLER
• Manna Epifiz bezini tetikleyerek, diğer hormonlarla beraber Melatonin hormon salınımınıda artırmaktadır. Melatonin hormonu bağışıklık sistemini geliştiren ve koruyan bir hormon olarak, daha çok salındığında bağışıklık sistemini daha çok güçlendirdiği için insanların kansere ve diğer hastalıklara yakalanma riski çok düşük olmaktadır.
• Manna kullanımı ile başta, kanser, Alzheimer, astım, pankreas, kan dolaşım bozukluğu, Parkinson, beyin kanaması, böbrek hastalıkları ve denge bozuklukları olmak üzere daha pek çok hastalık tedavi edilmektedir ve bu hastalıklardan korunulmaktadır.
• Rivayet edilir ki bazı Çin imparatorları ve Kanuni Sultan Süleyman’da yemeklerinin üzerine altın tozu koydurarak, altın yerlermiş. Halen Hindistan’da bazı pahalı restoranlarda hatırı sayılır müşterilerine, üzerlerine altın tozu serpilmiş pastalar ikram edilirmiş.
• Mason kaynakları, haçlı seferleri zamanında Tapınak Şövalyelerinin Manna yapımını, Müslüman Sufilerden ve Dürzilerden öğrendiklerinin iddia edildiğini söyler.
Bütün bu yararlarına rağmen Manna’nın (mono atomik karışımların) usulünü ve dozajını bilmeden, gelişi güzel kullanılması riskli ve tehlikeli olduğundan, bunların usulünü bilenlerin tarif ve yönlendirmesi ile kullanılması gerekir. Aksi halde, ölümcül ve şizofrenlik vakalarda yaşanabilir.
• Spencer Cross’un, “The Great Pyramid: A Factory for Mono Atomic Gold” isimli kitabında Mısırlıların Manna’yı (mono atomic altın) nasıl imal ettiklerinin izahı ve üretim şemaları verilmektedir. Bu izahata göre Mono Atomic Altın tozunun elde edilmesinde PH derecesi çok önem arz etmektedir. Çünkü Altın 10,78 PH civarında toza dönüşmektedir. Prosese başlayıp bu noktaya gelmek için bir sürü işlem yapılmaktadır. İşleme başlayıp, toz altını elde edene kadar da 6 ay gibi uzun bir zaman beklenmektedir. Bu arada işlemlerde kullanılan temel maddeler tuz, su ve altın olmaktadır. Kullanılan diğer gazlarda bu maddelerden üretilmektedir. Burada dikkat çeken ise karışık mono atomic maddelerin eritilip, toza çevrilerek ORMUS elde edilmesi esnasında ısıl işlemler kullanılırken, Manna elde edilirken altının eritilip, toza çevrilmesinde ısıl işlemler kullanılmayıp, bu işlem kimyasal yolla yapılmaktadır.
Spencer Cross, piramitler üzerinde uzun yıllar inceleme ve araştırmalar yaptıktan sonra bu piramitlerden, büyük piramittin firavun ve kraliçe mezarları olarak değil, o dönemde Mısırlılar için hayati bir madde olan Manna üretimi için bir fabrika olarak inşa edildiği kanaatine varmıştır. Bir Manna üretimi için böyle devasa bir tesisin yapılması gerekçesinide, yapılan bir sürü kimyasal işlem esnasında olması muhtemel patlamalardan dolayı tesisin bu patlamalara dayanıklı olması ve tesisin berhava olarak, üretimin aksamaması için olduğunu söylemektedir. Nitekim piramidin içinde belli noktalarda ve şaftların içinde tespit edilmiş bulunan yüzeydeki siyahlıkların, muhtemelen geçmişte olmuş olan bir patlamadan, kaynaklanmış olduğunu söylemektedir. Netice de Spencer Cross’a göre Giza’daki büyük piramit bir Manna fabrikasıdır.
Özetle, bu fabrikadaki üretim şemasına bakarsak Manna 4 safhada üretilmekte olup, bu üretim şemaları ektedir. Tabi bu Manna içine katılmış olması muhtemel bazı maddeler gizlenmiş olup, bundan yazarın dahi bilgisi olması mümkün değildir. Tabi Hz. Musa örneğinde kullanılan bitkiler gibi. Nitekim Masonların, Manna yapımıyla ilgili olarak sınırlı bilgiler içeren, hazırladıkları videolarda kurutulmuş bazı bitkileri kullandıkları görülmektedir.
ŞEKİL STEP 1 (BİRİNCİ SAFHA)
• a safhasında, piramittin altındaki çukura (odaya), piramittin dışından, bu odaya açılan şafttan el arabasıyla tuz dolduruluyor.
• b safhasında, aynı şafttan, tuz konan çukura yeterli miktarda su basılıyor.
• c safhasında, bu tuz ve su Ram pump (su koçu pompası) ile çalkalanarak iyice karıştırılıyor.
• d safhasında, iyice karışmış olan tuz ve su eriyiği aynı pompayla Kral odasındaki bir gizli bölmeye basılıyor.
• e safhasında, Kral odasındaki eriyik, bakır anot ve katot kullanarak elektroliz edilerek, bu eriyikten yüksek dereceli PH içeren sodyum hidroksit elde edilerek, bu elektroliz işlemin yan ürünü olarak klor gazı elde edilerek, Kral odasının kuzey şaftındaki başka bir odaya taşınarak orada depolanıyor.
ŞEKİL STEP 2 (İKİNCİ SAFHA)
• Yine ilk defa su ve tuz yüklediğimiz şafttan, bu safhada içi boşalmış olan piramit altındaki odaya sadece su basılıyor.
• b, safhasında klor gazı deposundaki gaz serbest bırakarak bu çukura sevk ediliyor.
• c, safhasında bu çukurdaki su içerisinde filtre edilen klor gazı hidroklorik asitte dönüşüyor. Bu hidroklorik asitte, bu sefer Kraliçe odasına basılıyor. Böylece sodyum hidroksit 1. safhada, Kral odasında ve hidroklorik asitte, 2. safhada Kraliçe odasında depolanmış oluyor.
ŞEKİL STEP 3 (ÜÇÜNCÜ SAFHA)
• a safhasında, piramit altındaki çukurun içine belirli bir miktarda saf tuz (saf Na CL) ile birlikte altın konuyor.
• b safhasında, piramittin dışından dipteki odaya inen şaftın içinden altın ve tuzun bulunduğu çukura su basılarak, çukurdaki tuzun çözünlenmesi sağlanıyor.
• c safhasında, Kraliçe odasındaki hidroklorik asit çukurun içine sevk ediliyor. Bundan sonra bu eriyik sürekli çalkalanarak, çukur içinde altın klorür oluşturuluyor. Bu safhada eriyiğin PH çok düşüktür. Bu işlem birkaç hafta sürüyor, sonunda altın çözülüyor ve çözelti içinde asılı kalıyor. Bundan sonra Kral odasındaki sodyum hidroksit çukura sevk ediliyor. Sodyum hidroksit çukurdaki altın klorür ile reaksiyona girdiğinde PH değeri 1 den, 10,78 PH a çıkıyor ve altın eriyikten ayrışmaya başlıyor.
ŞEKİL STEP 4 (DÖRDÜNCÜ SAFHA)
• a safhasında, çukurdaki eriyiği bir süre daha karıştırdıktan sonra Kraliçe odasındaki depoda bulunan hidroklorik asitle PH 0-1 seviyesine getirilir. PH seviyesi ile oynayarak kristaller parçalanır. Parçalanan kristaller çözülüyor. Yani bu işlem birkaç kere tekrarlanarak metalik bağlardan kurtulunur. Daha sonra Kral ve Kraliçe odalarındaki sodyum hidroksit ve hidroklorik asit salınarak çukurdaki PH 8’e getirilir ki, yenilebilir olsun. Ancak birleşmesinden dolayı çukurdaki hidroklorik asit ve sodyum hidroklorik asit tuzludur. Pompayla yavaş yavaş, dibe çöken altın tozunu etkilemeden tuzlu su çukurdan dışarı atılıyor. Beyaz altın tozu böylece çukurun dibine çökmüş oluyor. Dibe çökmüş olan beyaz altın tozu, çukurdan dışarı alınarak güneşte kurutuluyor ve yenilir hale getiriliyor.
Yaşar Özkan
22.01.2017
3 Yorum
hz musa ile ilgili bölümdeki altının üzerine serpilen bitki nedir lütfen söyler misiniz.
Cevizde eser miktarda gümüş bulunduğu söyleniyor böyle içinde eser mitarda altın bulunan bitki, meyve var mıdır
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.
bana ulaşın yaşar bey