DÜNYA'DA YAŞANAN VE YAŞANACAK OLAN OLAYLARIN METAFİZİK YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dünya üzerinde yaşanan ve ilerde yoğunlaşarak yaşanmasına devam edilecek olan iklim değişiklikleri ve bunun sonucu olarak meydana gelen tayfunlar, düzensiz aşırı yağışlar, sel felaketleri, toprak kaymaları, büyük obruklar oluşması, kutuplarda ve karalarda buzulların erimesi ile gittikçe sayıları artan yanardağ patlamalarını ve Dünya’nın karşılaşacağı diğer tehlikeler ile insanlığın adım adım yok oluşa gidişini bu sefer bilimsel verileri kullanarak değil metafizik bilgilerin ışığı altında değerlendireceğiz.
Bu değerlendirmeyi yaparken, Türkiye’nin en büyük ruh bilimcilerinden sayılan Dr. Bedri Ruhselman’ın “İlâhi Nizam ve Kâinat” isimli kitabını kaynak olarak kullanacağım.
Bilindiği üzere Dr. Bedri Ruhselman küçük yaşlarından itibaren ruh çağırma celseleri düzenleyen, Türkiye’nin en tanınmış ruh bilimcilerinden birisidir. Hatta yegâne ruh bilimcisidir diyebiliriz. Bu konuda uluslararası bir tanınmışlığa ve saygıya da sahiptir.
Dr. Bedri Ruhselman 1898 yılında İstanbul’da Dünya’ya geldi ve 1960 Şubat ayında, 62 yaşında, bir kalp krizi sonucu vefat etti. Kendi mesleği doktorluk olmasına rağmen zamanının çoğunu ruh çağırma celselerine ayırmış ve çeşitli varlıklarla temas kurarak yaptığı celselerde kendisine verilen bilgilerin çoğu kesinleşmiştir. Kendisi iyi bir bilim adamı ve değerli bir metapsişikçidir.
Dr. Bedri Ruhselman’a ömrünün son yıllarında kendisini “Önder” diye tanıtan yüksek dereceli bir varlıktan bilgiler verilmeye başlanır. Dr. Bedri Ruhselman 1958 Eylülü ile 1959 Ağustos arasında verilen bütün bu bilgileri, “Önder” adlı yüksek dereceli varlığın denetiminde “İlâhi Nizam ve Kâinat” adlı kitaba dönüştürür. Bu kitapta verilen bilgiler o günün şartlarında o kadar ileri derecede bilgilerdir ki; 1950-1960 yıllarının toplumları ve bilgi seviyeleri, verilen bu bilgileri yorumlayacak ve kavrayacak düzeyde olmadığı için yazılan bu kitabın, ilerde 2000’li yıllardaki daha gelişmiş kişiler ve toplum tarafından okunması için bu kitabın daktilo sayfalarının üç adet kopyası üç adet zarfa konarak, her bir zarfın üzerine ayrı isimler yazılmak suretiyle, zamanı gelince bu zarflar açılmak kaydıyla noter kasasına konur. Aradan geçen zaman içerisinde yediemin olarak isimleri zarflar üzerine yazılan kişilerden ikisi vefat eder. Geride sadece bu kitabı oluşturan celselerin medyumu olan Atilla Güyer hayatta kalır. Bu kişide kitabın yayınlanmasının zamanının geldiği kanaatiyle, 2013 yılında noterde kendi adına saklanan zarfı alarak kitabın basılmasının önünü açar. Aradan geçen 54 sene bekledikten sonra bu ilahi bilgiler 2 Nisan 2013’te kitap haline getirilerek meraklılarının bilgisine sunulur. Kitabın bu ilk baskısı, 1958-1959’da Dr. Bedri Ruhselman’ın kendi ifadesiyle ve o günün edebi lisanıyla yazılmış olduğu için o dili bugünün gençlerinin anlaması çok zor olduğundan kitap bugünün Türkçesi ile yeniden yazılarak satışa sunulmuş olup, 10. baskısını yapmıştır.
Şimdi bu kitaptan, kitabın yazıldığı zaman yaşanmamış, konu edilmemiş fakat günümüzde yaşanan küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve bunlara bağlı doğal afetlerle, yaşanacak olan daha zorlu ve ölümcül doğal afetler hakkında neler bildiriliyor, hep birlikte bu bildirilere bir göz atalım.
MU VE ATLANTİS MEDENİYETLERİNİN BATIŞI
Orijinal kitabın 256. sayfasından itibaren bahsedildiği üzere, kitapta Dünya üzerinde insanlığın varoluşunun devrelerinden bahsetmektedir. Bizden önceki devrenin ise MU ve Atlantis devresi olduğu söyleniyor. O dönemdeki kıtaların durumu ve bugünkünden olan farklılıkları anlatıldıktan sonra bu bölgelerde yaşayan insanların çok gelişmiş ve bilgili oldukları anlatılıyor. Özellikle MU Medeniyetindeki insanların bilginin zirvesine çıktıkları ve çok uygar bir toplum oldukları; radyo, televizyon, elektronik aygıtlar ve nükleer enerjiyi batışlarından 1000 sene önce bulup, kullanmaya başladıkları anlatıldıktan sonra, bu durumun kendilerinde büyük bir gurur yarattığını, her şeye kadir olabilecekleri intibaına vardıkları söylenmektedir. Bu durumun onları Dünya’nın tabii şartlarını ve doğanın dengelerini olağan dışı yollardan bozmaya yönelik eğilimli bir takım hareketlere sevk ettiği söylenmektedir. Yine bunun sonucu olarak insanların lükse, zenginliğe, konfora, maddeye tapmaya, bencilliğe, her türlü ihtirasa kapıldıkları ve bunun sonucunda da soysuzlaştıkları ifade edilmektedir.
Görüldüğü gibi hemen hemen her şey bugünkü Dünya yaşamındaki insanların davranışlarının neredeyse tıpa tıp benzeridir.
Bu duruma gelmiş olan MU kıtası insanlarının yaşadığı topraklar, mekânlar, şehirlerde önce kanser hastalığı yaygınlaşmaya başladı. Daha sonra MU kıtasının muhtelif bölgelerinde insan gücünün önleyemeyeceği yer sarsıntıları, yer yarılmaları, volkan püskürtmeleri görülmeye başlandı. Bu durum gittikçe artarak, şiddetlenerek ve sıklaşarak 80-100 yıl kadar sürdü denilmektedir.
Nihayetinde batış gününün geldiği, herkes işinde gücünde çalışırken bir gün bütün kıtalarda birden, yani Dünya’nın her tarafında yerler oynamaya başladı. Bu sallanışın başlangıcında muazzam binaların, muhteşem mabetlerin, süslü sarayların çoğu yıkıldı ve büyük şehirlerin çoğu harap oldu, çok sayıda insan enkaz altında kalarak öldü. Kıtalar allak bullak oldu, denizler kabararak karalara hücum etti, yerler çatladı, insanlar kitleler halinde öldü. Bu durum üç gün devam etti ve üçüncü günün sonunda birisi Pasifik Okyanusunda diğeri de, Atlantik Okyanusunda olan o zamanki Dünya’nın iki muazzam medeniyeti MU ve Atlantis Okyanusların dibine batarak kayboldu. Böylece 70.000 yıl önce yaşanan bu olayla Dünya’nın bir devresinin kapanarak, yeni bir devrenin yani bizim devrimizin başladığı şeklinde anlatılmaktadır.
Yine kitabın içerisinde bu devirlerin Dünya yaşamında her 60.000 – 70.000 yılda bir yaşandığı dolayısı ile bu yaşamların yüzbinlerce defa tekrarlandığı söylenir. Yani insanların gelişiminin ve bilgi seviyesinin bir sınıra kadar yükselmesine müsaade edildiği, o sınıra ulaşıldığında veya aşıldığında o insan topluluklarının daha üst âlemlerde görevlendirilmek için Dünya hayatlarına son verilerek, Dünya’da her şeyin tekrar en alt seviyeden başlatıldığı söylenmektedir.
Nasıl bizim görme yeteneğimiz, duyma yeteneğimiz, koku alma yeteneğimiz, tat alma yeteneğimiz gibi birçok vasıflarımızda sınırlama varsa, demek ki bilgi edinmede de bir sınırlamamız varmış.
KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ OLAYLARI
1959 Yılı İtibari İle Söylenenler:
Yakın olan bu büyük Dünya devresi kapanışının (bizim insanlık devrimizin kapanışı) ilk alametleri diyeceğimiz bazı basit olaylar halen başlamış bulunmaktadır. (1959’da) Bunlar, insanların nazarında henüz kuvvetli manalar ifade etmeyen ve kör tabiat kuvvetlerine bağlı, gelip geçici arızalardan ibaret bazı atmosfer değişiklikleridir. Bu haller gittikçe artacak ve yavaş yavaş yüksek delâletlerini daha kuvvetle hissettirmek üzere durmadan devam edeceklerdir. Mesela, vaktinde beklenen yaz sıcakları bazen bir türlü gelmeyecek, kış ortasında anormal sıcak havalar, yaz ortasında da soğuk havalar görülmeye başlanacaktır. Bazı yerlerde uzun müddet devam eden kuraklıklar yanında, diğer bazı yerlerde sürekli yağmurlar selleri meydana getirecek ve mühim tahribat yapacaktır. Kuvvetli rüzgârlar, tehlikeli haller alarak esecek, yer yer büyük zararlar mucip olacaktır. Bu arada zelzeleler vukua gelecek, şiddetli yer sarsıntıları, insanların felaketli diye vasıflandıracakları tabiat olayları arasında yeryüzünün orasında burasında kendilerini göstereceklerdir.
Denizlerde de alışılmışın dışında hadiseler vukua gelecektir. Mesela hiç medcezir olmayan sahillerde denizler bazen 8-10 metreye kadar kabaracak ve karalara hücum edecektir.
Dünya’nın muhtelif yerlerinde yer yer toprak kaymaları vukua gelecek ve bazı kasabalar ve yerler bu yüzden bir hayli korkulu ve endişeli anlar geçirecektir.
Velhasıl, mutad dışı olarak vukua gelen bütün bu büyük rüzgârlar (tayfunlar), seller, yer sarsıntıları, zelzeleler, deniz kabarmaları, su baskınları ve yer çatlamaları gittikçe insanların rahatlarını kaçıracak ve zararlarını arttıracaktır. Bu hadiseler Dünya’da aşağı yukarı 40-50 sene (1959 + 50= 2009’a kadar ) sinsice fakat insanlar tarafından kâfi derecede anlaşılmayacak şekilde devam edecektir. Bununla beraber gittikçe şiddetlenerek olaylar devam edecektir.
Takriben elli sene sonra (2009’da) hadiseler daha ziyade kendilerini hissettirmeye başlayacaklar ve insanları çok rahatsız edici, korkutucu, zahmet ve ıstıraplar içinde bırakıcı karakterler almaya başlayacaklardır. Bununla beraber, bunlarda gene hakiki manalarını insanlara empoze edecek derecede şiddetlenmemiş olacağından, insanların bir kısmı bu olayların hakiki manalarını anlamaktan uzak kalacak, sadece büyük bir şaşkınlık içinde ne olduğunu, neye uğradığını bilmeyecektir. Mesela iklimlerde bazı acayip değişimler evvela yavaş yavaş başlayacak, soğuk yerler tedricen ısınacak, bazı mıntıkalar alışılmışın dışında sıcaktan kavrulmaya başlayacaktır.
Bu hallerin neticesinde, anormal rüzgârlar bazı korkunç tayfunları meydana getirecek ve bunlardan birçok zararlar hâsıl olacaktır. Zelzeleler sıklaşacak ve şiddetlenecek, yer çatlamaları, yanardağ püskürmeleri, çöküntüler artacak ve bütün bu haller seneler ilerledikçe kendilerini daha açık olarak hissettireceklerdir.
(1959 yılında yani 62 sene önce söylenmiş ve kitap haline getirilmiş, yukarıda orijinal haliyle ifade edilen olayların tamamı ve aynısı 2021 yılında yaşanmış ve yaşanmaktadır.)
İlerleyen yıllarda, bazı şehirler büyük sarsıntılar neticesinde yok olacak, yerlerinde büyük çukurlar veya göller meydana gelecek, bazı yerlerde büyük ve devamlı kuraklıklar başlayacak, birçok insan ve hayvan telef olacak; ağaçlık, münbit, mahsul veren yerler bozkırlar, hatta susuz çorak çöller halini almaya yüz tutacak, senelerden beri, hatta asırlardan beri o havalide rahatça yerleşmiş olan insanlar için buralar artık yaşanmaz hallere girecek ve insanlar oralardan daha münbit yerler aramak ve bulmak için ayrılacaklar, daha müsait yerlere göç etmeye başlayacaklardır. Böylece Dünya’da yer yer büyük göçler başlayacak, bu hal insan cemaatleri arasında huzursuzluklar yaratacaktır.
Deniz kabarmaları artacak, ellinci yıldan (2009) itibaren gerek kuraklıkların gerekse bazı diğer zorlayıcı tabiat hadiselerinin husule getireceği neticeler ve yer yer devam edecek büyük çaptaki göçler Dünya’da büyük kargaşalara sebep olacak ( halen sebep oluyor) ve kargaşalığın derecesi süratle artacaktır.
Bütün bu haller çoğalarak yüzüncü seneye (2059’a) kadar devam edecek, 2059’dan sonra şimdiye kadar basit değişimler halinde devam eden durumlar artık tam bir kargaşa içinde inkişaf etmeye başlayacaktır.
Soğuk bölgelerdeki buzullar erimeye başlayacaklar, bazı soğuk bölgeler gittikçe ısınacak, Dünya iklimlerinde bariz değişmeler başlayacaktır. Birkaç şehirler sıcaktan yaşanamaz hale gelecek, bir tarafta cehennem gibi sıcak bölgeler, diğer tarafta kurumuş, çöl haline gelmiş eski muazzam münbit sahaların tahammül edilemez çoraklığı görülecektir.
Yüzüncü seneyi müteakip (2059’dan sonra) büyük tabiat hadiseleri başlayacak bunlar kısım kısım insanların kitleler halinde ölmelerine sebep olacak ve insanlarca büyük büyük felaket denilen haller birbirini takip edecektir. MU’nun son dönemlerinde yaşananlar Dünya’da da yaşanacaktır. Kıyamet adım adım gerçekleşecektir.
KUTUPLARIN VE KUTUP MANYETİK EKSENİNİN DEĞİŞMESİ
Yine 1958 – 1959 Celse Tebliğlerinde Söylenenler:
Bir sistem dâhilindeki herhangi bir kürede (gezegende) vukua gelecek değişiklikler, o kürenin (gezegenin) manyetik alanına yapılacak tesirlerle mümkün olur. Yani bir kürede (gezegende) icap eden namütenahi değişmeler; o kürenin (gezegenin) manyetik alanına, sistemin Güneş’inden veya başka yerden gelecek tesirlerle vaki olur ki bu tesirlerde vazife plânının o sistemde vazifelenmiş bulunan varlıkları tarafından direkt veya endirekt olarak gönderilir.
Güneş sistemimize bu hadise için ulaşacak ilk kuvvetli tesir bu sistemden çok uzak mesafelerde bulunan başka bir sistemin, Dünya’dan hemen hemen dört yüz defa daha büyük bir gezegenin manyetik alanından gelecektir.
Dünya’dan çok büyük olmakla beraber, maddesi Dünya’dakinden çok basit ve ağır olan bu gezegenin, Güneş sisteminden pek çok uzaklarda bulunan kendi Güneş’i etrafında mutat olarak kat ettiği bir yörüngesi vardır. İşte o bu yörüngesini katederken, Dünya’nın tabii olduğu Güneş sistemi tarafına rastlayan kısmında ondan ayrılarak büyük bir kavis çizmek suretiyle Güneş sistemimize doğru yürümeye başlamıştır. (1959’da) Bu hal, bu yürüyüşle alakalı diğer bir sürü sistemde vukua gelecek büyük ve küçük inkılaplara vazifeli bir plân tarafından – üniteden gelen direktiflere göre – gönderilmekte olan tesirlerle vaki olmuştur.
Böylece o gezegen büyük kavsi üzerinde, Güneş sistemine yakın bir yerde kendisine, o yüksek vazife plânı tarafından çizilen muayyen bir noktaya kadar gelecek, ondan sonra yürüyüşünün istikametini yani kavsini tekrar kendi sistemine doğru çevirerek geriye dönecek ve asıl sisteminin yörüngesine girip mutadı olan, kendi Güneş’i etrafındaki deveranına devam edecektir. Bu gezegenin, böyle mutat yörüngesinden ayrılıp büyük bir yarım kavisle, Güneş sistemimizin yakınlarına kadar seyahatini gayri mutat olarak uzatması ve bu sırada Güneş’e çarpmadan muayyen noktadan itibaren tekrar geriye dönmesi elbette tesadüfi bir hadise değil, üniteden gelen yüksek bir icabın neticesidir.
Bu gezegen halen (1958 – 1959) yörüngesinden ayrılmış bulunmakta olup Güneş sistemimiz istikametine doğru yürümekte ve her an ona yaklaşmaktadır. Şu anda (62 sene önce) görülmesi henüz mümkün olmayan bu gezegenin 150-200 sene sonra (2109 – 2159 yıllarında) Dünya’dan göz ile görülmesi kabil olacaktır. Şimdi, bu gezegenin mutat dışı olan bu seyahatinin neticeleri üzerinde duralım.
Bahsettiğimiz gezegenin bu seyahati, birçok Güneş sistemini ilgilendirmektedir. Evvelâ, bu gezegenin bizzat kendisi Güneş sistemimize yaklaşıncaya kadar birçok diğer sistemlerin manyetik alanlarıyla karşılaşacak ve onlarla çarpışacaktır. Her çarpışışında kendi bünyesi üzerinde muazzam sarsıntılar, muvazenesizlikler ve allak bullak oluşlar zuhur edecek ve o gezegenin Dünya’dakinden çok basit ve iptidai olan varlıkları ancak o büyük sarsıntılar sayesinde inkişaf hızlarını arttırabileceklerdir. Saniyen bu gezegen, Güneş sistemine gelinceye kadar karşılaşacağı diğer bir sürü sistemin çeşitli derecelerde muvazenesinin (dengesinin) bozulmasına sebep olacak, onların durumlarını da allak bullak edecek ve bu suretle diğer birçok kürenin inkişafına imkânlar hazırlamış bulunacaktır. Nihayet şimdi izah edeceğimiz yoldan onun manyetik alanı Güneş sistemimize tesir edecek ve bu sistemin en mütekâmil (gelişmiş) küresi (gezegeni) olan Dünya’mız bu tesirin en şiddetli neticelerine maruz kalacaktır. Şimdi, bu neticelerin zuhuruna sebep olan tesirlerin işleyiş mekanizmalarının izahına başlıyoruz.
Dünya, Güneş etrafındaki yörüngesi üzerinde amut (dik açılı) bir eksen tarafından dönmez. Bu eksen amut (dik açılı) duruma nazaran 23o 27' (23 derece 27 dakika) eğri bir istikâmette bulunur ve bu istikâmet etrafında dönerek günlük devrelerini ikmal eder.
Dünya’nın Eksen Eğriliği
Manyetik Kuzey Kutbu Hareketleri
Şekil: 1 | Şekil: 2 |
Şimdi, Güneş Manzumesine (sistemine) yaklaşmakta olan gezegeni takip edelim. Bu gezegen bugün (1959) Güneş sistemimizden henüz bir hayli uzaktır. Binaenaleyh onun manyetik alanı henüz Güneş sistemimizin manyetik alanı ile direkt olarak temas halinde değildir. Fakat Dünya’dan dört yüz defa büyük olan bu gezegen yörüngesinden ayrılıp, Güneş sistemimize doğru yürümeye başladığı andan itibaren onun endirekt olarak Güneş sistemi üzerinde bazı tesirleri vukua gelmeye başlamıştır. Yani gezegenin halen temasta bulunduğu diğer Güneş sistemlerinin manyetik alanlarıyla münasebette olan Güneş sistemimizin manyetik alanı bu yoldan, adı geçen gezegenin tesirlerini almaktadır. Ancak bu gezegenin henüz hem uzakta olması hem de tesirinin vasıtalı yollardan gelmesi yüzünden Güneş sistemimizdeki neticeleri bugün (1959) pek azdır.
Fakat bu gezegen, Güneş’e mütemadiyen yaklaşmaktadır. Bir an gelecek ki, yani bundan hemen hemen elli altmış sene sonra (2009 – 2019) bu gezegenin manyetik alanı, Güneş sistemimizin manyetik alanı ile direkt olarak temas haline gelmiş bulunacaktır. Bu durum hâsıl olunca, o gezegenin çok ağır ve kesif (yoğun) manyetik alanı Güneş’imizin manyetik alanı üzerine kuvvetli bir baskı tesiri yapacaktır. Tüm gezegenleriyle bir bütün olan Güneş sistemimizin aldığı bu ağır tesir, sistemin gezegenleri üzerinde, daha doğrusu onların manyetik alanları üzerinde çeşitli reaksiyonlar husule getirecektir.
Misafir gezegenden gelen tesir çok kaba ve ağırdır dedik. Binaenaleyh Güneş sisteminin en mütekâmil küresi olan, Dünya’nın ince ve mudil (karmaşık) manyetik alanı ile bu gezegenin kaba manyetik alanı arasında büyük bir kaynaşmazlık mevcut olduğundan, Güneş sistemine gezegenden gelen tesirin en şiddetli sarsıcı neticeleri ve reaksiyonları Dünya küresinde (gezegeninde) görülecektir. Bu halin neticesi olarak, misafir gezegenin bu kaba manyetik alanının tazyiki altında Dünya’nın, bugün sabit olan ekseninin 23o27' lik (23 derece 27 dakika) meyli 13o daha artacak ve Dünya’nın ekseni, yörüngesine amut (dik açılı) durumdan 36o derece eğri bulunacaktır. Kutupların ilk kayma hareketi misafir gezegenin Güneş sistemine gelecek ilk direk tesiriyle başlar. Dünya ekseninin 36o meyille yükselmesi ile her zaman bu eksene dik açılı olan ekvator düzlemi de değişecektir. Bu vaziyetin meydana gelmesi demek kürenin (gezegenin) kendi ekseni etrafında dönerken, eski dönüş istikametinden ayrılıp yeni kutupların arasında teşekkül eden yeni eksen etrafında, evvelkine nazaran değişik bir istikamette dönmeye başlaması demektir. İşte Dünya’da olacak şeyde bunun aynıdır.
Bunun neticesi olarak Dünya’nın evvelce mevcut olan malum yerindeki Kuzey ve Güney Kutupları yerlerinden oynar. Buna bağlı olarak ekvator da yer değiştirir. Bu takdirde, Dünya daima kutuplar arasındaki manyetik eksen etrafında döndüğünden ve bu eksen de evvelkine nazaran daha eğrilmiş vaziyette bulunduğundan, Dünya’nın bu durumu evvelkine nazaran biraz daha yatmış vaziyette bir manzara arz eder. Hakikatte ise Dünya küresi (gezegeni) pozisyonunu değiştirmiş değildir (yani Coğrafi ekseni değişmemiştir.) Misafir gezegenden gelen tesirle Dünya’nın Kuzey Kutbu Rusya tarafında güneye doğru kayacak; Güney Kutbu, Güney Amerika’nın burnu istikametinde kuzeye doğru yükselecektir. Bu manyetik eksene amud (dik açılı) olan ekvator düzlemi de yeni eksene dik olacak şekilde yer değiştirmiş olacaktır. Fakat bu durum Dünya’da gelinecek son safhaya aittir. Gezegenin hemen Güneş sistemimiz ile direkt olarak, ilk temas ettiği anda meydana gelmeyecektir. İlk zamanlarda Kuzey ve Güney Kutupları bu noktalara doğru çok yavaş olarak, kaymaya başlayacaklardır. Gezegenin bu şekilde tecelli eden ilk tesiri 50 sene sonra (2009) da belirsiz olarak başlayacak, 50-100 sene arasında (2009 – 2059 ) çok yavaş olarak devam edecek, pek az belirli bazı iklim değişimleri 50 sene (2009) sonradan itibaren başlayacaktır. Mamafih bu hal henüz insanları meşgul edecek derecede olmayacaktır.
Manyetik eksen değişiklikleri neticesinde, Dünya’nın ilk muvazenesinin (dengesinin) bozuluşundan sonra eski kutuplar ısınmaya başlayacak, bunun neticesi olarak denizler üzerinde bulunan eski Kuzey Kutbu’ndaki buzullar eriyecek ve karalar üzerinde kurulu bulunan eski Güney Kutbundaki buzullar da keza oranın ısınması yüzünden eriyecek. Kuzey Kutbunun buzullarının erimesiyle oradaki denizlerin hacmi küçülecek, Güney Kutbu’ndaki karalar üzerinde bulunan buzulların erimesiyle de muazzam su kütlesi denize dökülmek suretiyle güney denizindeki suların hacmi bilakis artacaktır. Bu suretle iki kutup çevresinde bulunan denizlerdeki muvazenesizlik (dengesizlik) neticesinde güneyden kuzeye doğru büyük bir su akımı başlayacak ve bu hal Dünya’nın manyetik alanı üzerinde yeni fakat gelen gezegenin yapmış olduğu tesirden daha kuvvetli tesirler yapmaya başlayacak, Dünya’nın manyetik muvazene (denge) hatlarının daha ziyade değişmesine sebep olacak ve bunlar da diğer hareketlere yol açacak, bu suretle kutuplar yukarıda gösterdiğimiz noktalara artık dıştan gelen bir tesirle değil, bu tesiri müteakip, arzın zincirleme değer farklanması mekanizmasıyla vaki olacak muvazene (denge) değişmeleri neticesindeki tesirlerle olacaktır.
Demek ki kutupların küre (Dünya) üzerinde yer değiştirmesine ilk sebep olan tesir misafir gezegenden gelecek, ondan sonra bu işi tamamlayacak olan tesir de arzın (Dünya’nın) bizzat kendi bünyesindeki hareketlerin değer farklanması mekanizmasıyla devam edecektir. Böylece, muvazenesi (dengesi) bozulmuş olan Dünya’nın tam bir muvazene (denge) haline gelinceye kadar geçireceği muvazene (denge) değişimleri yüzüncü seneyi (2059) takip edecek senelerde daha ziyade artarak kutup noktalarının yukarda çizdiğimiz yerlere süratle yaklaşmasını sağlayacaktır.
Yüzüncü yıldan (2059) itibaren iklimler yavaş yavaş bu nihai rakamların ifade ettiği hallere bariz şekilde yaklaşacaktır. Nihai duruma gelince; Dünya’nın dengesi birdenbire, tamamıyla bozulacak ve söylemiş olduğumuz gibi, Dünya yarım dairelik bir dönüşle kısa zamanda tepesi üstü gelecektir. Yani Kuzey Kutbu, Güney Kutbunun yerine gelecek ve Güney Kutbu da, Kuzey Kutbunun yerine çıkacaktır. Fakat daha önce de söylediğimiz gibi bu değişimlerin kürenin çarpılması veya tepetaklak olması şeklinde değil, kutupların yer değiştirmesi tarzında olacaktır. (Dünya’nın fiziki ekseni değişmeyecektir.) Bu durum Dünya’da denge bozukluklarına sebep olacak ve Dünya’nın batışı ile kıyameti başlatacaktır. Ancak bu esnada eski Dünya çoktan batmış olacağı için ortada eski coğrafi durumlara ait hiçbir oluşum kalmayacaktır.
Burada göstermiş oluyoruz ki, Dünya MU devrinin kapanışından bu yana bir inkişaf devresini daha bitirerek, yüzbinlerce defa tekrarlanmış olan bu açılış ve kapanışların bir tanesini daha eklemek üzeredir.
KİŞİSEL GÖRÜŞÜM VE YORUMUM
Yukardan beri anlatıla gelen tüm olaylar, Dr. Bedri Ruhselman’ın yazmış olduğu “İlâhi Nizam ve Kâinat” adlı kitabındaki anlatımlara büyük oranda sadık kalınarak, onun kendi anlatımı olarak anlatılmıştır. 1958 -1959 yılında yazılmış olan bu kitabın dili çok eski bir dil olduğu için, kitabın orijinalindeki bu dili genç nesillerin tam anlayamaması ihtimaline binaen bazı ufak açıklamalar yapılmıştır. Tüm bu anlatılara inanmak veya inanmamak ve kabul etmek veya reddetmek tümüyle okuyucunun takdirine bırakılmıştır.
BENİM KİŞİSEL YORUMUM
MU ve Atlantis Kıtalarının Batışı
MU ve Atlantis medeniyetlerinin ve kıtalarının batışında gösterilen en büyük sebebin, o günkü kişilerin ve toplumun bilgi seviyesinin çok üst sınıra çıkmasıyla insanların, zenginleşerek değerlerini yitirdikleri, maddeye tapar hale geldikleri, yozlaştıkları, lükse, zenginliğe, konfora taparcasına bağımlı oldukları, her türlü ihtirasa kapıldıkları ve soysuzlaştıkları ifade edilmektedir. Ayrıca elde ettikleri üst bilgi seviyesiyle yaratıcılığa soyundukları bilinmektedir.
Bugün bizim zamanımızın özellikle gelişmiş toplumların durumuna baktığımızda her şey MU Medeniyetinin son durumu ile ilgili anlatılanların neredeyse tıpa tıp aynısı sanki karbon kopyasıdır. Ayrıca bugünkü bilimsel ve teknolojik çalışmalar MU Medeniyeti seviyesine gelmiştir. Bilimsel çalışmalarla insanlar yaratıcılığa soyunmuştur.
Genetikle oynanarak canlıların doğası değiştirilmekte hatta yeni canlılar yaratılmakta, ölümsüzlüğe çare aranmaktadır. Yapay zekâ ile sonu belirsiz metal varlıklar üretilmektedir. Çin Devleti enerji üretmek için uzay boşluğuna yapay Güneş yerleştirdi. Bu, nükleer füzyon ile çalışan yapay Güneş’in verdiği ısının, Güneş ısısının 10 katına yani 120 milyon santigrat derecesine ulaştığı açıklandı. Çin Devleti ayrıca uzaya yapay ay yerleştirmeyi planlıyor. Her gün yeni bir gelişmişlik ve yaratıcılık haberleri yayınlanıyor. Eğer bu seviyeye gelmek Dünya’dan yok edilme nedeni ise, bizim bu Dünya’da misafirlik süremizin bitişine çok az kalmış olması doğaldır.
Küresel Isınma ve İklim Değişikliği
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin gelişme seyri ve sonuçlarının ne olacağı hakkında 1958 – 1959’da yazılanlara, söylenenlere bakıldığında o günlerde sanki bugünler anlatılmış, 10 yıldan fazla küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda araştırma yapan bir kişi olarak 62 yıl evvel bu kadar gerçekçi bilgiler verilmiş olması beni hayrete düşürmüştür. Anlatılanların hepsi beni ve benim gibi düşünen insanları ve bilim adamlarını desteklemektedir. Tüm anlatılanlar bugünün gerçekleridir. Gelecekteki yaşanacak olanlarında ta kendisidir.
Kutup Kaymaları
Dünya’nın manyetik kutuplarının çoktan beri değiştiği biliniyor fakat nedeni tam olarak bilinmiyor. Bu konuda çeşitli yorumlar ve sözde bilimsel çalışmalar varsa da, bunların hiçbiri ayağı yere basan ve ikna edici çalışmalar değil, uzun yıllar senede 5 km/yıl hızla Kuzey Kutbu’ndan Sibirya’ya doğru yer değiştiren manyetik kutup, 1990’lı yıllardan sonra daha da hızlanarak Sibirya istikametindeki yer değiştirmesini sürdürüyor (Şekil:1). Şimdilerde ise yıllık kutup değiştirme hızı 55 km/yıl’a ulaşmıştır. Toplamda ise kutuplar 2250 km civarı kaymıştır ve kayışını sürdürmektedir.
Bütün bunlardan sonra Allah bizleri ve Dünya’mızı korusun demekten başka yapacak bir şey yok.
Yaşar Özkan
0 Yorum
Yorum Yapın
email adresiniz yayınlanmayacaktır. Lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
Yaşar Özkan Hakkında
1932 yılında Nevşehir-Avonos’a bağlı Göynük köyünde doğdu.
İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra, 1950 yılında Tophane Sanat Okulundan ve 1955 yılında da o zaman ki adıyla “İstanbul Teknik Okulu” şimdiki “Yıldız Teknik Üniversitesi” Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu.